Kılıçdaroğlu’nun CHP’sine yönelik eleştiriler neydi? Halktan kopuk, sokaktaki insana dokunamıyor. Ya da yaşam tarzı, siyasal görüş farklılığı noktalarında yeterince birleştirici olamıyor. Dahası ana muhalefet olarak topluma umut verecek politikalar ve projeler üretmek yerine gündemi belirleyen iktidarı eleştirmekle yetiniyor…
Bunların hepsinde gerçeklik payı vardı, hatta CHP yönetimi de bunun farkındaydı. O nedenle de “Yeni CHP” sloganı sürekli dillerdeydi ancak bu türbanlı, hatta kara çarşaflı üyelere altı ok rozeti takmak gibi popülist hamleler ya da günün modasına uygun (sağdan, soldan, muhafazakar, liberal) vitrin değişikliklerinden öteye geçmedi, geçemedi. Sadece son seçimler ve referandum öncesinde ilk kez sokaktaki insana, direkt dokunan mesajlar ve somut projelerle yeni bir sayfa açmak ya da eleştiri yerine gündem belirlemek adına bazı gelişmeler kaydetti. Bunda da söylemde sert, çatışmacı üsluptan uzak, bütünleştirici bir dil kullanılmasının etkisi çok oldu. Ancak tüm bunlar Kılıçdaroğlu açısından daha çok koşu bandındaki sporcu benzeriydi. Yani CHP’yi farklı kesimlere açmak, yeni heyecanlar yaratmak konusunda çok efor sarf ediyordu, etti ancak istediği yolu alamıyordu, alamadı. Taki “Ben yürüyorum dileyen arkamdan gelsin” deyip “adalet” için yekten yola koyulana dek…
O günden bu yana yaşananlar da malum. 25 gün süren bu uzun yürüyüşle Kılıçdardoğlu hem Gandi’nin rekorunu solladı hem de Türkiye’yi salladı. Çünkü farklı yaşam tarzı, siyasal görüşten başıaçık- başörtülü kadınlar, yaşlılar-gençler ve öğrencilerden oluşan onbinler arkasından yürüdü. O da Türkiye’de daha önce hiç yaşanmamış bu eylem tarzıyla hem içerde ve dışarıda haftalarca konuşuldu hem de her gün kadın cinayetleri, çalışan-emekli, taşeron işçi-işşiz, borçlu-borçsuz, öğrenci-öğretmen, köylü-kentli ya da çocuk işçiler gibi farklı konuları dile getirerek sessiz çoğunluğun sesi oldu. Tabii bu arada da durgunluğu, tavırsızlığı ve suskunluğuyla eleştirilen CHP ölü toprağını attı, silkindi, canlandı. Yaş kuşakları arasında enerji birleşti nostalji oldu ve parti adına sinerji yaratıldı. Tıpkı bir zamanlar Ecevit’in CHP’sinde olduğu gibi…
O nedenle tüm bunlara ve dünkü Maltepe buluşmasına CHP’nin yeniden “Halk” partisi, Kılıçdaroğlu’nun da lider olma miladı da diyebiliriz. Ki Kılıçdaroğlu’nun dünkü Dragos’tan Maltepe’ye yürüyüşü ve miting görüntüsü de bunu pekiştiren nitelikteydi. Çünkü o son kilometreyi tek başına yürürken, haftalarca arkasından gelenler de yüzbinler olarak meydanda bekliyordu. Ellerinde de Kılıçdaroğlu’nun bir gün önce uyardığı gibi sadece Türk bayrağı, Atatürk posteri ve adalet pankartları vardı.. Ve yine yaşlısı-genci, başıaçığı-başörtülüsü, çalışanı-emeklisi, köylüsü-kentlisi el ele, omuz omuzaydı. Adalet ve hukuk dışında tek bir çatlak ses de yoktu. Zaten alkışlarla konuşmasına başlayan Kılıçdaroğlu’nun da bu yöndeki sözleri ve açıkladığı adalet çağrısı çok netti:
“Biz sadece ve sadece adalet istiyoruz. Adalet çağrımız toplumsal barış için. Biz kardeşçe yaşamak isteyen Türkiye’yiz…”
Özetle; kriminal bir süreç yaşanmadan bu yürüyüş ve mitingin tamamlanması Kılıçdaroğlu ve CHP için başarıdır. İktidar açısından da başarıdır çünkü alınan güvenlik önlemleri ve istihbarat çalışmaları nedeniyle kimsenin burnu dahi kanamadı. Hem de karışıklık çıkarmak isteyen bazı karanlık güçlerin girişimlerine rağmen. Demek ki; oluyormuş ve insanların en demokratik haklarını kullanmaları mümkünmüş. Öncelikle bundan herkesin ders çıkarması lazım…
Gelelim bu eylemin olası siyasi yansımalarına; Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesiyle referandumdaki yüzde 49’luk kesimi konsolide ettiği ortada ancak bunun 2019’daki seçimlere nasıl yansıyacağını şimdiden kestirmek zor. Zira sokaktaki insana dokunmak, heyecan yaratmak kadar dediklerini yapma konusunda güven vermek de şart. İşte bu da tamamen CHP’nin bundan sonraki performansıyla bağlantılı bir durum…