Abbas Güçlü / Milliyet
Reklam alanı
Onlarca medeniyete ve imparatorluğa başkentlik yapmış, dünyanın eski ve en güzel kentini, adeta ucubeye döndürdük.
Helal olsun hepimize.
Hiç kimse İstanbul’u yönetenlere, daha doğrusu, yönetemeyenlere kızmasın.
Özellikle de Başkan Topbaş’a.
Onu biz seçtik.
Hem de hiç kimsenin ikinci kez seçilmediği o koltuğa tam üçüncü kez oturtarak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki, “Yorulan varsa, çekilsin”.
Peki de kim ben yorgunum der ki!
Kimin ya da kimlerin yorulduğu ortada değil mi?
20 dakikalık bir fırtına, koskoca bir kenti esir alıyor ve 5 dakikalık yolu 5 saatte gidemiyorsanız, ortada bir sorun var demektir.
Bu güzelim kenti belediyeler bu hale getirdi de diğer kamu görevlileri neredeydi?
Sağduyulu vatandaşlar sağa sola savrulup trafiği düzene sokmasaydı, 5 dakikalık yol, değil 5 saatte, 10 saatte de kat edilemezdi.
Polisi, zabıtası, itfaiyesi, sivil savunma uzmanları, kurtarma ekipleri, böylesi zor zamanlarda görev başında olmayacaklar da ne zaman olacaklar?
Üstelik fırtınanın geleceği günler öncesinden belliyken!
Üstelik benzeri bir felaket 9 gün önce de yaşanmışken.
Yani göstere göstere geldi ve değişen hiçbir şey yok.
Bir üçüncüsü daha gelirse, adım gibi eminim, yine, önlem almaya değil de ağlamaya devam edeceğiz.
Çünkü hiç ama hiçbir şeyden ders almıyoruz!..
Bu şakşakçılık, bu vurdumduymazlık, bu adam sendecilik, bu yağmacılık, bu yandaşlık devam ettiği sürece canımız daha çoooookkk yanar!..
Beterinden korkalım!
Her konuda olduğu gibi yine sonucu tartışıyoruz.
Tıpkı, her maçtan sonraki ahkâm kesmeler gibi.
Peki, bu noktaya nasıl gelindi, onu hiç sorguluyor muyuz?
Kabahatli olan sadece İstanbul’u yağmalayan, talan eden ve onları seyredenler mi?
Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da devletiyle, yerel yönetimleriyle, politikacı ve işadamlarıyla, müteahhidi ve rantiyecileriyle, yargısı ve medyasıyla, kimimiz az, kimimiz çok ama hepimiz suçluyuz…
Batılı ülkeler giderek bozulan ekolojik dengenin düzelmesi ve yeni olası felaketlere karşı karar üzerine karar alırken, biz ne yapıyoruz?
Doğanın öfkesinin başka hiçbir şeye benzemediğini, şimdi değil de ne zaman anlayacağız!..
Tesadüf değil!
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası, konunun uzmanı kurumlardan biri. Ve bakın ne diyorlar:
“İstanbul’da bir hafta arayla yaşanan yoğun yağmur ve dolu yağışının ardından, kentin tüm altyapı ve üstyapısının çöküşü, alt geçitlerden caddelere, sokaklara taşan yağmur suları, fırtına sebebiyle devrilen ağaçlar, şimdilik bir bilanço olarak basın yayın organlarında hayret verici bakışlarla izlenip, yaraların sarılacağı şeklinde yapılan açıklamaları hep beraber seyrediyoruz” diyor ve ekliyor:
1- Üstü kapatılmış olan dereler yer üstüne çıkartılmalı, dere yatağı üzerindeki tüm yollar, binalar yıkılmalı, derelerin özgün kesitleri oluşturularak aktif/pasif rekreasyon alanlarına dönüştürülmelidir.
2- Mevcutta yer üstünde bulunan dere yataklarının, sevimli bir su yüzeyi veya bir pazarlama unsuru olarak görülmesinin önüne geçilmesi adına dereyi oluşturan havza bütününde koruma planları oluşturularak tüm yapılar yıkılmalı, derenin özgün kesiti korunmalı, aktif/pasif rekreasyon alanlarına dönüştürülmelidir.
3- Tüm ormanlar korunmalı, orman ekosistemlerini parçalayan projeler derhal iptal edilmeli, Peyzaj Onarım Planları hazırlanmalıdır.
4- Tüm deniz dolguları yok edilmeli, kentleşme baskısı altında olan parklar, alternatif yapılaşma alanı olarak görülmemeli, mutlak koruma alanı ilan edilmelidir.
5- Kentsel yeşil altyapı oluşturulmalı, kent planları hazırlanarak ülke bütününde ekolojik altlıklarla çelişen alanların dönüşümü sağlanmalı, ‘Peyzaj Şehirciliği’ kavramı ülke bütününde birincil parametre olmalıdır.
6- Yer altı ve yer üstü kaynaklarının kullanımı konusunda ekolojik parametreler ışığında hareket edilmelidir. Her dere yatağının bulunduğu alana HES yapılarak “Sularımız boşuna mı aksın” cümlesindeki bilim dışılığa derhal el çektirilmelidir.
7- Ülkemizin yapısal biçimini belirleyen İmar Kanunu başta olmak üzere, ilgili tüm yönetmelikler feshedilerek ekolojik ve yere özgünlük bağlamında tekrar yazılması gerekmektedir.
Özetin özeti: Ders almak için daha neyi bekliyoruz?..
Onu biz seçtik.
Hem de hiç kimsenin ikinci kez seçilmediği o koltuğa tam üçüncü kez oturtarak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki, “Yorulan varsa, çekilsin”.
Peki de kim ben yorgunum der ki!
Kimin ya da kimlerin yorulduğu ortada değil mi?
20 dakikalık bir fırtına, koskoca bir kenti esir alıyor ve 5 dakikalık yolu 5 saatte gidemiyorsanız, ortada bir sorun var demektir.
Bu güzelim kenti belediyeler bu hale getirdi de diğer kamu görevlileri neredeydi?
Sağduyulu vatandaşlar sağa sola savrulup trafiği düzene sokmasaydı, 5 dakikalık yol, değil 5 saatte, 10 saatte de kat edilemezdi.
Polisi, zabıtası, itfaiyesi, sivil savunma uzmanları, kurtarma ekipleri, böylesi zor zamanlarda görev başında olmayacaklar da ne zaman olacaklar?
Üstelik fırtınanın geleceği günler öncesinden belliyken!
Üstelik benzeri bir felaket 9 gün önce de yaşanmışken.
Yani göstere göstere geldi ve değişen hiçbir şey yok.
Bir üçüncüsü daha gelirse, adım gibi eminim, yine, önlem almaya değil de ağlamaya devam edeceğiz.
Çünkü hiç ama hiçbir şeyden ders almıyoruz!..
Bu şakşakçılık, bu vurdumduymazlık, bu adam sendecilik, bu yağmacılık, bu yandaşlık devam ettiği sürece canımız daha çoooookkk yanar!..
Beterinden korkalım!
Her konuda olduğu gibi yine sonucu tartışıyoruz.
Tıpkı, her maçtan sonraki ahkâm kesmeler gibi.
Peki, bu noktaya nasıl gelindi, onu hiç sorguluyor muyuz?
Kabahatli olan sadece İstanbul’u yağmalayan, talan eden ve onları seyredenler mi?
Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da devletiyle, yerel yönetimleriyle, politikacı ve işadamlarıyla, müteahhidi ve rantiyecileriyle, yargısı ve medyasıyla, kimimiz az, kimimiz çok ama hepimiz suçluyuz…
Batılı ülkeler giderek bozulan ekolojik dengenin düzelmesi ve yeni olası felaketlere karşı karar üzerine karar alırken, biz ne yapıyoruz?
Doğanın öfkesinin başka hiçbir şeye benzemediğini, şimdi değil de ne zaman anlayacağız!..
Tesadüf değil!
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası, konunun uzmanı kurumlardan biri. Ve bakın ne diyorlar:
“İstanbul’da bir hafta arayla yaşanan yoğun yağmur ve dolu yağışının ardından, kentin tüm altyapı ve üstyapısının çöküşü, alt geçitlerden caddelere, sokaklara taşan yağmur suları, fırtına sebebiyle devrilen ağaçlar, şimdilik bir bilanço olarak basın yayın organlarında hayret verici bakışlarla izlenip, yaraların sarılacağı şeklinde yapılan açıklamaları hep beraber seyrediyoruz” diyor ve ekliyor:
1- Üstü kapatılmış olan dereler yer üstüne çıkartılmalı, dere yatağı üzerindeki tüm yollar, binalar yıkılmalı, derelerin özgün kesitleri oluşturularak aktif/pasif rekreasyon alanlarına dönüştürülmelidir.
2- Mevcutta yer üstünde bulunan dere yataklarının, sevimli bir su yüzeyi veya bir pazarlama unsuru olarak görülmesinin önüne geçilmesi adına dereyi oluşturan havza bütününde koruma planları oluşturularak tüm yapılar yıkılmalı, derenin özgün kesiti korunmalı, aktif/pasif rekreasyon alanlarına dönüştürülmelidir.
3- Tüm ormanlar korunmalı, orman ekosistemlerini parçalayan projeler derhal iptal edilmeli, Peyzaj Onarım Planları hazırlanmalıdır.
4- Tüm deniz dolguları yok edilmeli, kentleşme baskısı altında olan parklar, alternatif yapılaşma alanı olarak görülmemeli, mutlak koruma alanı ilan edilmelidir.
5- Kentsel yeşil altyapı oluşturulmalı, kent planları hazırlanarak ülke bütününde ekolojik altlıklarla çelişen alanların dönüşümü sağlanmalı, ‘Peyzaj Şehirciliği’ kavramı ülke bütününde birincil parametre olmalıdır.
6- Yer altı ve yer üstü kaynaklarının kullanımı konusunda ekolojik parametreler ışığında hareket edilmelidir. Her dere yatağının bulunduğu alana HES yapılarak “Sularımız boşuna mı aksın” cümlesindeki bilim dışılığa derhal el çektirilmelidir.
7- Ülkemizin yapısal biçimini belirleyen İmar Kanunu başta olmak üzere, ilgili tüm yönetmelikler feshedilerek ekolojik ve yere özgünlük bağlamında tekrar yazılması gerekmektedir.
Özetin özeti: Ders almak için daha neyi bekliyoruz?..