Zir. Müh. Cenk Özdemir/ ulusal.com.tr
Hayvancılık yapan yetiştiricilerimizin ortak söylemidir: “Yem Çok pahalı!”. Peki, yem neden pahalı biliyor musun sayın yetiştiricim? 1958 yılında kurulan YEMSAN isminde bir “Kamu İktisadi Teşekkülü” vardı. Türkiye’nin tamamında 26 adet fabrikası olan bu YEMSAN’ın, 1970’de %30 pazar payı, 1990’da %12’ye düşmüştü fakat yine de özel sektörün pazardaki fiyat etkisini dengeleyebiliyordu. Yani kısacası, sen yemini bugünkü gibi pahalı almıyordun. Arkanda “Devlet” vardı.YEMSAN’a ne mi oldu? 1997 yılında özelleştirildi.
Süt Sığırcılığı yapan sayın yetiştiricilerimiz de her zaman derler ki: “Çiğ süt fiyatı çok düşük. Para kazanamıyoruz.” Neden kazanamadığını biliyor musun? Kısa adı SEK olan bir “Süt Endüstrisi Kurumu” vardı, 1963 yılında kurulmuştu. Sütçülük yapılan bölgelerde süt işleme tesisleri kurardı, üretici, fiyat düzenlemelerinden ve desteklemelerinden faydalanırdı. Yani üreticinin sütü, tüccarın, komisyoncunun eline düşmezdi, üretici sefil olmazdı bu insanların elinde. Para kazanırdı sütünden. Arkasında yine “Devlet” vardı. SEK’i de 1993-1999 yılları arasında özelleştirdiler.
Besicilik yapan,danasından, boğasından, koçundan, tekesinden para kazanma umudunda olan yetiştiricim, girdi maliyetlerini hesaplıyor, ona göre fiyat belirleyip hayvanını kestiriyor. Kasaptaki etin fiyatına “bakan”laret çok pahalı diyor, bunun üzerine “Devlet”,fiyatları dengelemek için, canlı hayvan ve et ithal ediyor. Olan yine üreticiye, olan yine ülkemize oluyor. Üreticiden canlı hayvan alıp, kesim sonrası bunları işleyen ve bu işlenmiş ürünleri piyasaya süren bir kurum vardı zamanında. Kısa adı “EBK” olan “Et ve Balık Kurumu”. İşte bu kurum 1952 yılında kuruldu. Ülkenin dört bir yanındaki kombinaları, tesisleri satılarak özelleştirildi. Bugün Et ve Süt Kurumu adı altında varlığı ile yokluğu belli olmayan silik bir kurum şeklinde hayatına devam ediyor. Bir zamanlar yine, üreticinin arkasında “Et ve Balık Kurumu” ile vücut bulan bir “Devlet” vardı. Onun yerine ne var mesela? Ankara’da EBK’nın Yenimahalle’de bulunan eski arazisinde üretim değil tüketimi pompalayan Balkanlar’ın en büyük alışveriş merkezi var.
Tahıl üreticisi de memnun değil halinden. Arpa, buğday üretiyor, kazanamıyor. Bir de bunun üstüne, girdi maliyetleri yetmezmiş gibi, “ithalat” tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Dünyada 1929 yılında meydana gelen büyük kriz sonrası zamanın hükümeti, buğday fiyatlarındaki dalgalanmaların önüne geçmek için Ziraat Bankası’na buğday alma görevi veriyor ki buğday üreticisi tüccara karşı korunabilsin. Daha sonra kısa adı “TMO” olan “Toprak Mahsulleri Ofisi” 1938 yılında kuruluyor. Ülkemizde o dönemde üretilen buğdayın %25’ini yöneten TMO, üreticinin elindeki mahsulü de yüksek fiyatlardan almış, aldığı ürünleri de gerekirse aldığı fiyatların altında pazarlamış, böylece piyasada düzenleyici rol oynamıştır. Yani kısacası “Devlet” yine vatandaşının arkasında “TMO” ismiyle bulunmuştur. Sonra ne mi olmuş? TMO, destekleme alımı yapılan ürün sayısını azaltmış, üreticiye ödenen yüksek fiyatlar yerine dünya fiyatlarına geçilmiş, fiyat belirlemede ürün borsası yani piyasa fiyatlarına geçilmiş. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de IMF’ye 1999 yılında verilen niyet mektubuyla, buğday ve diğer tarım ürünlerinin desteklenmesinden vazgeçileceği sözü verilmiştir.
Devletin, vatandaşının arkasında durduğu tarımla ilgili kurumlar olan TÜGSAŞ, İGSAŞ, TİGEM, TEKEL, ÇAYKUR, FİSKOBİRLİK gibi daha birçok KİT burada sayılabilir. Fakat birçoğu bugün ya yok ya da içleri boşaltılıp etkisizleştirildi. Bugün tarım alanında konuşulan “Tarım Bakanlığı” koltuğuna kimin oturacağı, gelen bakanın mesleği, giden bakanı kimlerin gönderdiği, desteklemeler, hibeler, ithalat ve daha birçok konu aslında boşunadır. Boşunadır çünkü ülke tarımına faydası yoktur olamayacaktır da. Bugün,herkesin bildiği sorunları ortaya koyan, anlatan ama çözüm noktasında sorunun tamamını çözecek yeterlilikte olmayan, etkisiz günlük çözümler sunan ve aslında tamamen bu sorunlu ortamdan beslenen kişiler de ortaya çıkacaktır, çıkmaktadır da. Yine bu aynı kişiler ortaya çıkıp derler ki:
- “Devlet hayvancılık mı yaparmış?”
- “Devlet ziraat mı yaparmış?”
- “Devlet ticaret mi yaparmış?….
Geçmişte ve günümüzde de bu ve benzeri kişiler şu tarzda söylemlerle de milletin malının, milli değerlerinin yerli ve yabancı sermayeye satılmasını kolaylaştırabilmek adına insanları etkilemişlerdir:
- “KİT’ler devletin sırtında bir kamburdur!”
- “KİT’ler zarar etmektedir”
- “KİT’lerde işçiler çalışmıyor”….
Bütün bu söylemlerin yanlış olduğu, tarımın içine düştüğü bu kötü durum karşısında gün gibi ortaya çıkmıştır!
Özelleştirilmelere geçmişte karşı çıkan insanlara, meslek örgütlerine, kurumlara bu ülkede ne iftiraların atıldığını, ne gibi muamelelere maruz kaldıklarını hepimiz biliyoruz. Ülkede kötüye gidiş yolunda insanları uyarmaya, aydınlatmaya çalışan insanları dışlamak bu ülkede kronik bir hastalıktır.
Ben “Devlet”i yeniden Üreten Halkı’nınarkasında olmaya davet ediyorum. “Milli Tarım” politikası,İthalatta gümrük vergilerini sıfırlamakla değil etkin Kamu Kurumları ile olur.
Yani kısacası atalarımın kan ile düşmanı kovduğu bu topraklarda, alın teriyle yeşerttiği güzellikleri, büyük değerleri geri istiyorum… Bana KİT’lerimi geri verin.