Armağan Kuloğlu / Yeniçağ
Bir haber kanalında, sanki önemli biriymiş gibi sürekli yer verilen ve yönetimin militan savunucusu gibi davranış sergileyen şahsın “Yeni bir devlet kuruluyor” demesi ve liderinden bahsetmesi, birçok çevrede şaşkınlık yaratmış ve tepkilere neden olmuştur. Aslında bunun yadırganacak bir yanının olmadığı geniş bir kesim tarafından görülmekte ve bilinmektedir. Ancak bunu bir taraf açıkça ifade etmekten kaçınmakta, diğer taraf ta “bu kadar da olamaz” diye düşünerek gerçeği görmek istememektedir.
Yeni devlet mi, yeni rejim mi?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1923’te kurulmuş olmasına rağmen, Osmanlı’nın çökmesinden sonra yerine cumhuriyetin kurulmasını hazmedemeyen bir kesimin olduğu malumdur. Bunu “reklam arası”, “100 yıllık pranga”, “650 yıllık çınara darbe” gibi görenlerin ve ifade edenlerin sayısı az olmadığı gibi, bunların yönetim tarafından ciddi bir şekilde reddedildiğine de şahit olunmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Ulu Önder Atatürk karşıtlığı ise had safhaya ulaşmıştır.
Yönetimin iktidar olduktan sonra özellikle, kendi ifadeleriyle, muktedir olmaya dönüşmesinden itibaren yaptığı uygulamalara ve söylemlere bakıldığında, devletin adım adım bir rejim değişikliğine doğru gittiği açıkça görülür.
Bu yeni rejimde devletin; adının cumhuriyet olarak kalmasına rağmen, yönetim şeklinin demokrasiden uzaklaşan, otoriterleşen, kuvvetler ayrılığını kaldıran, laiklikten uzaklaşan, eğitimi ve toplumun yaşam tarzını gittikçe İslamileştiren, inkılapları aksi uygulamalarla ortadan kaldıran, Türklüğü yok sayan, Arap hayranlığını ve motiflerini ön plana çıkaran bir din devletine doğru evirildiğini anlamamak mümkün değildir.
Alıştırarak değişim ve dönüşüm
Rejim değişikliğinin, aynı kurbağa örneğinde olduğu gibi, toplumu alıştırarak yapıldığı bir vakıadır. Uygulamalarda bir tepkiyle karşılaşıldığında, yoğun bir algı operasyonuyla durum yatıştırılmaya çalışmakta, biraz geri adım atılarak toplumun tansiyonu düşürülmektedir. Sonra yeni hamlelerle istenilen hedefe ulaşılmaya çalışılmaktadır. Aynı tango gibi, iki ileri bir geri.
Söylemlerin dozajı kaçtığında veya tepkiyle karşılaşıldığında da, “kişisel görüştür hükümeti bağlamaz, bakanlığı bağlamaz, partiyi bağlamaz” gibi klişeleşmiş sözlerle durum geçiştirilmekte, konu zamana yayılarak toplumun unutkanlık alışkanlığından istifade edilmektedir.
“Yeni bir devlet kuruluyor” ifadesi ise malumun ilanı niteliğindedir. Birçok kişinin, aşırı bir yandaşlıkla kendisine kamuda veya partide üst düzeyde bir yer edindiği görüldüğünden, bunu ifade eden kişinin de böyle bir düşünceyle bu sözü söyleyerek ilgililere yaranmaya çalıştığı değerlendirilmektedir. Yönetimin ve yandaşlarının gösterdiği tepki ise, “malumu dillendirerek neden duyarlı vatandaşları uyandırıyorsun?” mahiyetindedir.
Önce sistem sonra rejim değişikliği
Rejim değişikliğinin yapılabilmesi için, bugüne kadar birçok husus gerçekleştirilmiş olmakla birlikte, değişikliğin tam olarak hayatiyete geçirilebilmesi için sistem değişikliğini içeren anayasa değişiklikleri de yapılmıştır. Yeni sistemin değişim ve dönüşüm için daha elverişli olacağı düşünülmüştür.
Özellikle yapılacakların önünde en büyük engel olarak görülen TSK üzerinde yapılan düzenlemeler dikkat çekicidir. Önce itibarsızlaştırma, buna paralel FETO kullanılarak gerçekleştirilen kumpaslarla ve yargıyla etkisizleştirme ve halkın gözünden düşürme ön planda tutulmuştur. Daha sonra hain darbe girişimi nedeniyle çıkarılan ve TSK’nın sistemini son derece sıkıntılı hale getiren, dünyada da bir örneği olmayan, bilinen düzenlemeler yapılmıştır.
Şimdi hedef, önümüzdeki seçimleri kazanarak dönüşümü ve rejim değişikliğini sonuçlandırmaktır.
Ancak gelişmeler, şimdilik arzu edildiği şekilde gitmediğinden yönetim tarafında endişe yaratmaktadır.
Artık gerçek görülmelidir. Cumhuriyetin kurucu değerlerine sahip çıkmak herkesin görevi olmalıdır. Şimdi olanları gözden geçirme, ona göre çalışma ve bunların ileride nasıl düzeltileceğini planlama zamanıdır.