Prof. Dr. Tayfun Özkaya / Yurt Gazetesi
Hayır. Türkiye’nin uyguladığı tarım politikaları, dış ticaret politikaları aslında başka ülkelerin tarım şirketlerini desteklemektedir. Türkiye gümrük vergilerini canlı hayvanlarda yüzde 135’den yüzde 6’ya, karkas ette yüzde 100’den yüzde 40’a, buğdayda yüzde 130’dan yüzde 45’e, arpada yüzde 130’dan yüzde 35’e, mısırda yüzde 130’dan yüzde 25’e indirmişti. Bu ilk bakışta örneğin Amerikan çiftçisine, Rus çiftçisine, Brezilya veya Arjantin çiftçisine destek olmak gibi görülebilir. Aslında kazanan bu ülke çiftçileri değil, bunlardan ürünleri aynen Türkiye’de olduğu gibi ucuza alan bu ülkelerin dev gıda şirketleridir. Özellikle ABD, Kanada ve Avrupa Birliğinde uygulanan tarım destekleri çiftçinin eline bir miktar gelir geçmesine yol açmaktadır. Bu doğru. Ancak aynen Türkiye’de olduğu gibi destekler çiftçi eline geçen fiyatları etkilemeden prim gibi yollarla verilmektedir. (Bu neo liberalizmin en büyük övünçlerinden biridir.) Bu ise o ülkelerdeki gıda şirketlerinin birçok durumda çiftçilerin elinden ürünleri, onların maliyetlerinin bile altında alabilmesine yol açmaktadır. Tabii çiftçi bu zararını devletlerden aldığı destekle kapatarak çok düşük bir gelir elde etmektedir. Bu ülkelerde de ancak çok büyük çiftçiler çoğunlukla yabancı işçileri sömürerek, daha yüksek kârlar elde edebilmektedir. Kısacası Türkiye’nin tarım ürünlerinde gümrük vergilerini düşürmesi o ülkelerin küçük ve orta büyüklükteki çiftçilerine bir yarar sağlamamaktadır. Türkiye tarım ve dış ticaret politikaları o ülkelerin çiftçilerinin değil, dev gıda şirketlerinin yararınadır.
Düşen gümrük vergileri kısa dönemde ülkemizde tüketicilerin ete, ekmeğe ödedikleri fiyatın çok hızlı artışını kısıtlasa da, bir yıl geçmeden çiftçinin üretimden çekilmesi ile fiyatların bu defa daha hızlı artışına yol açmaktadır. Uygulanan politika miyop bir politikadır. Uzağı görememektedir. Üstelik te bu epeyce denenmiş ve hep aynı olumsuz sonuçlara yol açmış bir politikadır. Bu iddia edildiği gibi milli (ulusal) bir politika değildir. Dünya gıda devlerinin çok sevdiği bir politikadır.
Tarım Bakanımız bir hekimdir. Başarılar dileyelim. Ama umudumuz pek yok. Hadi Tarım Bakanının hekim olmasını kabul edelim diyelim. (Sağlık Bakanlığına hiç ziraat mühendisi atanmadı şimdiye kadar sanırım. Tarım Bakanlığına hekim bakan olabilir diyenlerin bunu da normal göreceğini zannetmem) Tarım Bakanlığında bu durum ne yazık ki çok alışılmıştır. Tarım Bakanlığındaki Yayım dairesine -çiftçinin eğitimi, tarımsal enformasyonun her yönde değiş tokuşu ile ilgili dairedir- hemşire veya tarih hocasının atandığını da görmüştük.
Şüphesiz Tarım Bakanlığında uygun eğitim almış kişilerin uygun mevkilere gelmesi gereklidir. Ancak asıl sorun bu da değil. Sorun tarım politikaları, dış ticaret politikalarının belirlenmesinde IMF, Dünya Bankası vb. kuruluşlar ile ulus aşırı dev gıda şirketlerinin çok etkili olmasıdır. Örneğin çiftçinin eline geçen fiyatı arttırırken, aynı anda çiftçi eline geçen fiyatın bazı ürünlerde altı mislini ödemek zorunda kalan tüketicinin ödediği fiyatı düşürmek mümkündür. Ancak bu var olan politikalarla olmaz. Pirim benzeri politikalardan vazgeçip gerçekten çiftçi tarafından yönetilen kooperatifleri desteklerseniz bu mümkün. Bunun için bu kuruluşlara düşük faizle kredi de verilebilir. Ancak bu ve benzeri politikalar 1980’lerden bu yana neo liberal çevrelerce yasaklanmıştır. Bunları akıllarına bile getirmezler. Ülkemizde tarım politikaları ve dış ticaret politikaları hem ülke içinde hem de dışında yüzde birin çıkarına hizmet etmektedir. Amerikan ve Kanada’nın küçük ve orta büyüklükteki çiftçileri ise bizlerin müttefikidir.