Ali Rıza Taşdelen / Aydınlık
FRANSA Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “Suriye Ulusal Konseyi”nin Paris “Büyükelçiliği”ni kapatma emri vermiş. Tam da bu sıralar “Suriye Geçici Hükümeti” personeline ücret ödemelerini kesmis. Kaynaklar kesilince ortada ne Konsey ne de Geçici Hükümet kalmış. comite-valmy.org sitesinin PressTv’ye dayanarak yaptığı haberde, Tayyip Erdoğan’ın 2016’da Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin ile görüşmesiyle başlayan süreç Türkiye’nin Suriye politikasını değiştirmiş, dolayısıyla daha önce destekledikleri “muhalifler”den desteğini çekmiş. “Suriye Ulusal Konseyi”, “Suriye Geçici Hükümeti” gibi oluşumlar kamuoyu tarafından unutuldu gitti. Halbuki daha 56 yıl öncesine kadar başta ABD, Fransa ve Türkiye olmak üzere bu oluşumların başarısı için canhıraş çalışıyordu.
BATI’NIN SURİYE YENİLGİSİ
ABD’nin patronluğunda Fransa-Türkiye destekli Suriye Ulusal Konseyi Haziran 2011’de Antalya’da kurulmuştu. Konsey, Esad karşıtı eli kanlı cihatçıları bir çatı altında birleştirmeyi hedeflemişti. Erdoğan-Davutoğlu ve Sarkozy-Juppe’nin ABD’nin BOP arabasına bindiği günlerdi. Fransa Dişişleri Bakanı Alain Juppe “Suriye Ulusal Konseyi’ni meşru bir muhatap olarak görüyoruz. Muhalefetin tüm renkleri bu konseyin etrafında birleşmelidir” diyordu.
Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu ise Tunus toplantısının açış konuşmasında tutumunu daha net bir şekilde ifade ediyordu: “Demokratik Suriye’nin omurgasını teşkil edecek Suriyeli muhalifleri güçlendirmeye yönelik çabalarımızı yoğunlaştırmalıyız…Tüm muhalif grupları, en geniş ve en kapsayıcı muhalifler platformu olarak gördüğümüz Suriye Ulusal Konseyi etrafında güçlerini birleştirmeye teşvik etmeliyiz. Suriye Ulusal Konseyi Suriye’deki tüm grupların eşit olarak temsil edildikleri uyumlu bir siyasi platform olmalıdır ve bu itibarla Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanınmalıdır’’
Erdoğan, 15 gün içinde Emevi Camisi’nde namaz kılacaktı. Alain Juppe de Tayyip Erdoğan gibi Suriye’de Esad rejiminin kısa bir sürede yıkılacağını sanıyordu. Hollande’ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle iyimser bir hava oluştu. Sosyal demokrasinin sol olduğu yanılsaması Hollande’ın seçilmesiyle Batı Asya’ya barış geleceği beklentisine yol açmıştı. Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Juppe ile aynı söylemi sürdürdü ; Fransa’nın Suriye politikasında bir değişiklik olmamıştı ; ana politika aynıydı : « Esad kendi halkını katleden bir katildir ve gitmelidir » bunun için « Suriye Ulusal Konseyi » ve « Özgür Suriye Ordusu » desteklenmelidir. Hollande, daha da ileri giderek silahlı teröristleri « Geçici bir hükümet kurun tanıyalım » açıklamasında bulunmuştu. Sosyal demokrat ve liberaller, bir başkan veya hükümet değişikliğiyle Fransa’nın emperyalist politikalarının değişeceğini düşünmenin dayanılmaz hafifliğini yaşamışlardı.
Gün geçti devran döndü; Suriye ve Irak krizi başta olmak üzere Batı Asya’da dengeler altüst oldu, taşlar yerine oturdu. İnisyatif, başını Rusya’nın çektiği Avrasya dolayısıyla bölge güçlerine geçti. Artık Suriye’nin kaderi Cenevre’de değil Astana’da belirleniyordu. Batı kaybetmişti. Bu yeni saflaşmada Türkiye’nin tutumu belirleyici olmuştu. Türkiye, Atlantik cephesinden kurtulmanın sancılarını yaşıyordu. Bu şer cephesinden uzaklaştığı ölçüde Avrasya cephesine yani olması gereken yere yaklaşıyordu. Öyleki, birkaç yıl önce tahmin bile edemeyeceğiz hızla.
BATI’NIN ESAD YÖNETİMİYLE İLİŞKİ KURMA ÇABASI
Nereden nereye? Suriye’yi kana bulayan yarım milyon insanın ölmesine, beş milyonun yerinden yurdundan edilmesine neden olan Batı’nın Suriye politikası artık iflas etmişti. Destek verdikleri cihatçı çeteleri terk ediyor ve Esad yönetimiyle ilişki kurmanın yollarını arıyorlardı.
Bunlardan biri de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron. Macron Suriye ile ilişkinin geliştirilmesi için bir “Temas Grubu” oluşturulmasını emretmiş. Hedef Şam’da yeniden Fransa Büyükelçiliğini açmak.
Yukarda adını andığım haber sitesi, Macron’un Suriye ile ilgili bu yeni diplomatik atağının ancak Moskova ve Tahran ile kuracağı ilişkiye bağlı olduğu belirtiliyor.
görsel: ilkehaber.com