Güven Gürkan Öztan / Birgün
Adalet, adaletsizliğin olduğu yerde, mağdurların yanında ve cesur adımlarla aranır. Gerçek bir adalet mücadelesi, mekânsal ve söylemsel olarak semboller savaşına indirgenemeyecek kadar hayatidir. Düzenin ezip geçtiği, birbirlerinin acısına kayıtsızlaştırdığı, yan yana gelmekten uzaklaştırdığı toplumsal kesimler arasında hak temelli sahici bağlar kurulmadığı müddetçe herkes yalnızca kendi için, kendi kadar adalet ister. Halbuki Sakarya’da iş cinayetine kurban giden Mardinli fındık işçileri ile OHAL intiharları arasında bağ vardır. Soma’da acısı hala taze olan madencilerle, sendika üyesi oldukları için atılan işçilerle, ihraç edilen akademisyenler arasında bağ vardır. Okulu zorla imam hatipleştirilen çocuklarla, öğretmenleri sürülen öğrenciler arasında bağ vardır. Cerattepe’de direnenler ile Hasankeyf’e, Sur’a üzülenler arasında bağ vardır. Birini görüp diğerine sırt çevirirseniz olduğunuz yerde kalırsınız. Öfkeli, umutsuz kitleleri ortak mücadeleye davet edecek örgütlülüğü kurma iradesi olmayan, kayıkçı kavgası veren bir siyaset ne adaleti ne laikliği tesis edebilir.
Öte yandan Saray rejiminin memlekete çöreklenmesine set çekecek politik hat, basit bir mağdurlar toplamına ulaşmak da değildir. Sistemin piyasacı ve İslamcı karakterini deşifre ederek sosyal adaletin, laikliğin, demokrasinin hakim olacağı bir ülke inşa edecek projeyi beraber hayata geçirebilmektir. O da kulis pazarlıklarıyla değil tabanda, temas ederek, dinleyerek, örgütleyerek mümkündür.
KHK’lerle dayatılan başkanlık
İktidara iç tüzük değişikliği, Berberoğlu ve HDP’lilere gözdağı operasyonu yetmedi ve birkaç gün önce yeni KHK’ler ile vites yükseltildi. Bizler doğal bir refleksle ihraç edilenler arasında demokrat, solcu isim var mı diye baktık. Ancak yoğun idari düzenleme barındıran 694 nolu KHK, ihraçları içeren KHK’den farklı olarak rejim değişikliği bağlamında kritik bir rol oynuyordu. Üzerinde epeydir çalışıldığı anlaşılan KHK, onlarca yasada değişiklik yaptı ve hem Başbakan’ın hem de Meclis’in yetkilerini bir kez daha Saray lehine gasp etti. Anlaşılan o ki düğmeye basıldı. “Uyum yasaları” beklenmeden KHK’ler ile süreç tamamlanacak, adeta anayasa hükmünün yerine geçen KHK’ler ile vekilleri tutuklama alanı genişleyecek. 2019 artık tek başına bir dönüm noktası değil!
694 nolu KHK, Saray’a “istihbaratın kalesi” olma lüksünü veriyor. AKP Genel Başkanı kendi güvenliğini “milli güvenlik” ile eşitliyor. Cumhurbaşkanı artık Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu’na başkanlık edecek. Bununla kalmıyor, MİT müsteşarının tanıklığı doğrudan Saray’ın iznine tabi tutuluyor. Fidan’ın 15 Temmuz başta olmak üzere birçok kritik süreçte bildiklerini “devlet sırrı” olarak saklanması böylece teminat altına alınıyor. MİT’in ordu personeli hakkında istihbarat toplama yetkisini de unutmamak gerek. 15 Temmuz’a giden uzun dönemde Başbuğ başta olmak üzere eski generaller MİT’in kendilerine istihbarat vermediğinden şikayetçi olmuştu. Saray kontrolündeki MİT’in TSK’daki faaliyetleri emekli komutanları memnun eder mi bilinmez ama ordudan tasfiye edilecekler yalnızca FETÖ şüphelileri değil Saray’a biat etmek istemeyen tüm askerler olacak.
Akşener’e bel bağlamak
Vaziyet bu derece vahim. Vahim ama bunu kabullenmek istemeyenler, Akşener’in partisinde temerküz eden bir gücün gidişatı değiştirebileceğini umut ediyorlar. CHP’nin küskünler için liman olmasını destekleyip, yeni bir merkez sağ parti ile CHP’nin ittifakına şimdiden bel bağlıyorlar. Ancak bu hesapta birden çok hata var. İlki artık “merkez sağ” yok, o 2000’lerin başında miadını doldurdu. Küresel ölçekte sağın radikalleşme trendi yükselirken merkez sağı diriltmeye çalışmak nafile bir çaba. Akşener’in siyaset projesi, mevcut sağcılaştırma dalgasının yeni bir parçası sadece. İslamcı dozu AKP’den daha düşük olacak belki ama emekçilere, Kürtlere, sosyalistlere en az onun kadar diş bileyecek. CHP’den böyle bir siyasi projeye ortak çıkar mı? Eğer CHP tabanının AKP’siz bir Türkiye hayali sağcı bir ittifak için rehin alınırsa pekâlâ olur. Partinin ulusalcıları da ellerini ovuşturur. Ama bu projenin ne laik eğitim isteyenlere, ne hakkı gasp edilen emekçiye, ne evi başına yıkılan Kürtlere, ne de doğasına sahip çıkanlara faydası olur.
Acil eylem planı
Ne mi yapacağız? Acil eylem planını masaya koyacağız. CHP, HDP, Akşener hamlelerine bel bağlamayacağız. Kendi “mahallemizde” kavgaya son vereceğiz, adalet sorununa zerre kadar merhem olmayan kısır tartışmaları geride bırakacağız. Eğitimin gericileştirilmesinin ülkenin karanlığa sürüklenmesi anlamına geldiğini bilerek oraya mevzi kuracağız. Çocukların salavatla sokakta yürütüldüğü, ilçe eğitim müdürlüklerinin okullara resmi yazı yazarak öğrencileri imam hatibe “teşvik ettiği”, valilerin “terbiye için çocukları hafifçe okşayın” dediği, çocuk işçilerin atölyelerde yaşamını kararttığı bu ülkede okulda, yurtta, sokakta önce çocuklarımıza sahip çıkacağız.