Mehmet Faraç / Aydınlık
“İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar”ın, “bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili” olabileceğini en önce kim fark etti?.. Atatürk…
“Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri”nin zaptedilmesi ve bütün tersanelerine girilmesi karşısında ilk önce kim başkaldırdı?.. Atatürk…
Osmanlı’nın “bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir” diyerek ayağa kalkan ilk kahraman kimdi?.. Atatürk…
“Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar”ın “gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde” bulunabileceğini en önce kim sezdi?.. Atatürk…
“İktidar sahipleri”nin “şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit” edebileceği karşısında ilk olarak kim uyandı?.. Atatürk…
Yani; emperyalizmin, satılmış padişahlar aracılığıyla Osmanlı’yı parçalamak istediğini en önce kim fark ederek Anadolu’da mücadele bayrağını açtı?.. Atatürk…
Memleketin “imkân ve şerâit”inin, “çok nâmüsait bir mahiyette tezahür” edebileceğini müthiş vizyonuyla en başta kim öngörebildi?.. Atatürk…
Milletin, “fakrü zaruret içinde harap ve bitap” düşürülmesine kim cesaretle isyan etti?.. Yine Atatürk…
Gericilikle kim mücadele etti, Aydınlanma ateşini kahraman arkadaşlarıyla birlikte kim yaktı?.. Tabii ki Atatürk…
Özetle; Kurtuluş Savaşı’nı bu vatanının evlatlarının ve kuvvacı Anadolu çocuklarının desteğiyle kim başlattı?.. Atatürk…
Emperyalizm ve işbirlikçilerine meydan okuyarak TBMM’yi kim açtı, Cumhuriyeti silah arkadaşlarıyla birlikte kim kurdu?.. Yine Atatürk…
Peki; dün 95. kez kutlanan 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın, bu ülkenin geleceği için en büyük dönemeç olduğunu halen anlamayan Truvacı hainlere ne düşer?.. Tek kelimeyle halt yemek!..
SAHİBİNDEN UTANAN KOLTUK!..
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), yönetim açısından da ne yazık ki tarihinin en utanç verici dönemini yaşıyor…
Çünkü cumhuriyeti kuran Büyük Önder Atatürk’ün ilk meclisi açarken oturduğu koltukta, bugün ona en büyük düşmanlığı yapan İsmail Kahraman adlı bir zat oturuyor…
Atatürk, cumhuriyet ve laiklik demekten bile utanan bir zattır Kahraman…
Kimse unutmasın; o zat, Anayasa değişikliği maddeleri görüşülürken, “yeni Anayasa’da laiklik olmayacak” şeklinde utanç verici hezeyanlarını da seslendirmiş, ne yazık ki “laik cumhuriyet” üzerine yemin eden yüzlerce vekil bu rezalet karşısında suskun kalmıştı…
Dün 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 95. yıldönmüydü…
Atatürk’e öfkesini saklamayan Kahraman, cumhuriyetin kaderini belirleyen bir zafer için yayımladığı sözde kutlama mesajında “Atatürk”ü yine görmezden geldi…
TBMM Başkanı olacak zat bayram mesajında; emperyalist demiş, esaret demiş, egemenlik demiş, zafer demiş ancak yaşamı savaşlarda geçen ve ömrünü cumhuriyete adayan Gazi’nin, millet için elde ettiği başarıları anmak için, bir türlü “Atatürk” diyememiş…
Hem de mesajında, “şeref” ve “hak” bile derken, övgüyü en çok “hak” eden Atatürk’ün hakkını vermemiş…
Ne dersiniz; oturduğu makamın hakkını bile vermeyen Kahraman mı utanıyor kendisine Atatürk’ün emaneti koltuğundan, yoksa o koltuğu mu Kahraman’dan?..
CHP’DEKİ ASIL ‘SAFRA!..’
Daha önce Halk TV’de de pohpohlanan bir Nurcu zatın CHP’nin Adalet Kurultayı’nda konuşmacı olarak ağırlanması, partiye gönül verenleri iyice isyan ettirmiş…
Çünkü o zat, Atatürk’ün partisinin yöneticileri ve üyelerinin gözlerine baka baka, Atatürk düşmanı Said Nursi’nin “Risale” denilen hikayelerini okumuştu…
Ve Nurcuların gazetesi Yeni Asya’nın yayın yönetmeni olan Kazım Güleçyüz adlı o şahıs, kendisine haklı olarak tepki gösteren CHP’lilerin partiden “tasfiye” edilmesini istemiş!..
Üstelik gazetedeki köşesinde; “Atatürk’ün partisinde Nursi propagandasına” isyan edenlere “pespaye” gibi iğrenç sözcüklerle saldıran Güleçyüz, kendisinin Çanakkale’de ağırlanmasını da “olumlu gelişme” olarak nitelemiş!!!
Ve bu mürit, yazısının sonunda kendisine tepki gösteren gerçek CHP’lilere “safra” olarak hakaret edebilmiş!.. Yani “atın bunları partiden” demek istemiş!..
Şimdi soralım; Nurcu kafasının, CHP’lilere “tasfiye” önerisi getirmesi zaten zırva da, bu zavallılığa mikrofon tutanlara ne demeli acaba?..
Peki; tam da bu haddini aşma meselesini yazarken, bir CHP’li vekilin dostları için kurduğu WhatsApp grubuna yönelttiği şu soruya kim yanıt vermeli;
“Daha düne kadar, televizyonlarda ve sosyal medya hesabında CHP için, ‘cemaat halk partisi’ diyen ve Kılıçdaroğlu’na her fırsatta ağzına geleni sıralayan birinin ana muhalefetin ‘strateji’ biriminin başına getirilmesine ne diyorsunuz?..”
250 MİLYAR DOLAR!..
“Middle East Eye” adlı haber portalı, Suudi Arabistan hazinesindeki vahim çöküşe dikkat çeken bir haber yayınladı…
Suudi Para Ajansı’nın raporuna dayanan habere göre; ülke sadece son üç yıl içinde 250 milyar dolar nakit varlığını kaybetmiş… Yani Suudilerin para kasası son 6 yılın en düşük seviyesine inmiş…
Yeraltındaki petrola güvenerek bu dünyada hiç üretmeden sürekli tüketen, üstelik, onlarca İslam ülkesinde milyonlarca Müslüman açlıktan kırılırken yardım elini uzatmayan bir bedevi krallığında hazinenin erimesinden doğal ne olabilir ki?..
Bu arada sakın ola kimse hazinenin erimesine “Katar krizi” ve askeri harcamaları gerekçe göstermesin…
Avrupa’da- Amerika’da; altından arabalar içinde gününü gün eden, barlardan, plajlardan çıkmayan, kadınların kucağından inmeyen prenslerin, şeyhlerin ve kraliyet zatlarının şatafatına hazine mi dayanır?..
Hiç kuşkunuz olmasın; bu adaletsiz şatafat ve sokaklarda aslan-kaplan gezdiren görgüsüzlük, petrol kuyularından “fıssss” sesi geldiğinde öyle bir sona erer ki, bedevilerin çoğu da altından arabalarından inerek deve çobanlığına geri dönmek zorunda kalır!..