Esfender Korkmaz / Yeniçağ
Almanya İkinci Dünya Harbi’nden yerle bir olarak çıkmıştı. Beş yıl içinde ekonomi rayına girdi. Erhart Mucizesi dediler… Oysa ki ekonomide mucize yoktur. Almanya’nın yeniden kalkınmasının nedeni ülkede eğitimli iş gücü ve uzman varlığıydı.
Sovyetlerin dağılmasından sonra da Rusya’nın morali çok bozuktu… Ancak herkes eğitimli idi. Kendini toparlayabildi.
Bugün biz en fazla sorunu eğitim sisteminde yaşıyoruz. Bu sorunlara doğru ve objektif teşhis koyamazsak, eğitim sistemi daha da geri düşecektir.
1- Bir toplumun eğitime önem vermesi kültür düzeyi ile bağlantılıdır. Türkiye’de son yıllarda adeta bir kültürel düşüş yaşanıyor.
2016 yılında, kültürel mesleklerde çalışanların oranı 2015 yılına göre yüzde 2.9’dan yüzde 2.3’e geriledi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in tarifine göre, kültürel meslekler, yaratıcı ve sanatsal üretim, kültürel mirasın toplanması ve korunması ile ilgili mesleklerdir. Sanatsal ifade amacıyla (örneğin görsel, müzik, yazı, dans ya da dramatik sanatlar) yapılan faaliyetlerdir.
Maalesef Türkiye’de sanat ve sanatçı da siyasete bulaştırıldı. İktidar yanlısı sanatçılar türedi. Gerçekte gelişmiş toplumlar sanatçının sanatını değerlendirir. Bu anlamda sanatçı da toplumun tümüne hitap etmelidir. Eğer siyasi bir gruba yakınlaşırsa, toplumun sevgisini ve saygısını kaybeder. Referandumdan önce ”evet” diye açıkça tercihlerini bildirenler gibi.
2- Üniversite eğitimi önünde en büyük engel YÖK’tür. YÖK 1980 darbesinin eğitim sistemini kontrol etmek ve taraflı eğitim için getirilmiş bir kurumdur. Üniversite eğitimini tek düze bir kalıp içine soktu. Eğitim ve araştırmadan daha çok şekil şartı ön plana çıkardı. Fakülteler YÖK istemese ders koyamıyorlar. Bölüm veya program açamıyorlar. Gerçekte YÖK’tekiler en iyi bilim adamları değildir. Ama bilim kararını onlar verirler.
Üstelik bugüne kadar YÖK, değişen iktidarlara göre hep ideolojik grupların, siyasi partilerin ve hatta tarikatların hakim olduğu bir kurum oldu. Bunun içindir ki, bugün birçok Üniversitede FETÖ ile ilgisi olmayan ve fakat rejim muhalifi hocalar işten atıldı. Bugün her Üniversitede listeler yapan, militan yöneticiler var.
Bu şartlarda siyasi iktidarların objektif ve tarafsız bir YÖK istemeleri mümkün görünmüyor… Sonuçta Üniversitelerde reform yapmak olanağı da kalmıyor.
3- Orta öğrenime gelince… Kalkınmanın önemli bir şifresi, insan gücü potansiyelinin etkin kullanılmasıdır. Bunun için de mesleğe yönelme orta öğrenimde başlamalı, yüksek öğrenimde devam etmelidir. Her hangi bir alanda ihtiyaçtan fazla insan eğitmek kaynak israfı demektir.
4- Beyin göçü hızlandı. Türkiye’nin kaynak harcayarak eğittiği gençler, Beyin göçü ile başka ülkelere gidiyor. Özellikle kamuoyunda başkanlık sistemine geçişin oylanması ile bu eğilim hızlandı. Bu artışı yurt dışında iş başvuruları ve vatandaşlık arayanların artmasından anlıyoruz.
Öte yandan, OECD her yıl 35 üye ülke itibariyle gençlerde ”işsiz ve eğitimsiz genç” oranlarını açıklıyor. İşsiz ve eğitimsiz genç oranı en yüksek olan ülke Türkiye çıkıyor. Türkiye için bu oranlar 2013 yılında yüzde 29.8, 2015 yılında yüzde 28.4 olarak açıklandı. Türkiye’den sonra ikinci sırada Yunanistan ve İtalya geliyor. İşsiz ve umutsuz kalan gençlerin dışarıya gitmesini önlemek zorundayız. Bu sorun başkanlıktan da bir siyasi partinin iktidarda kalmasından daha önemlidir.
5- İdeolojik eğitim, geleceğimizi ipotek altına aldı. Tedrisat değişikliği eğitimi geriye götürüyor… Söz gelimi Evrim Teorisi analiz yapmak için, düşünceyi geliştirmek için gerekli bir teoridir… Doğru bulmayanlar veya inanmayanlar yine inanmazlar. Yahut da isteyen istediğine inanır. Ama tek seçenek her zaman aklı ve bilimi engeller. Aklın ve bilimin tek düzeye indirgendiği bir toplumun çağı yakalaması mümkün değildir.
6- Türkiye’de vakıf Üniversitelerinde birkaçı hariç, derslerin çoğu, dışarıdan gelenlere ders başı ücret şeklinde veriliyor. Kadrolu öğretim üyelerine düşük maaş veriliyor. Akademik çalışma anlayışı dışında, dokuz-beş imza alınıyor. Öğretim üyeleri veya yardımcılarına memur işleri yaptırılıyor. Bu Üniversitelerin birçoğu araştırma görevlisi alıp yetiştirmiyor. Hazır öğretim üyesi almayı tercih ediyorlar. Yetmedi bu Üniversitelerin çoğunda araştırma ve laboratuvar imkanları yetersizdir. Birkaçı hariç, Ar-Ge için yeterli kaynak ayrılmıyor.
7- Türkiye’ de planlamanın kaldırılması ile birlikte eğitimde işgücü planlaması rafa kaldırıldı. Daha kolay ve daha ucuz olduğu için İktisat ve İşletme fakülteleri ihtiyaçtan fazla arttı. Bu nedenle eğitimli olanlarda ve özellikle yükseköğrenimde, bazı dallarda arz fazlası var… Tıp gibi bazı dallarda ise arz eksiği var. Söz gelimi 2017 Üniversitelere yerleştirme programında İktisat ve İşletme dallarında 15.865 boş kontenjan kalmıştır.
Sonuç olarak; Osmanlı’da sanayi devrimini kaçırdık, şimdi bilgi çağını kaçırdık, eğitimde geri düşmeye devam edersek kalkınma fırsatını da kaçıracağız.