Sadi Somuncuoğlu / Yeniçağ
Orta Doğu’da olup bitenleri; hatta olacakları anlamak için BOP haritasını ve orada ilan edilen hedefleri, göz önünde tutmak şarttır. Aksi halde, taktik hamlelere takılarak kafamız karışır; savrulur dururuz. Stratejik ile taktik olanı nasıl ayıracağız denirse, gayet basit; hedefe bakmak; buna uyan ile uymayanı ayırmak yeterli olacaktır. Özetlersek: 22 İslam ülkesini ikiye, üçe bölmeyi hedefleyen “Arap tsunamisi” bölgemizde kan emiyor, bütün yapıları yerle bir ediyor. Asırlık (Sevr gibi) ayartmalarla bölgenin “haini” yapılan Barzani piyonu ile bölücü terör örgütü PKK/PYD kullanılıyor. 2003’te Irak’ın işgaliyle, Irak Federal Cumhuriyeti ve kuzeyde IKBY kuruldu. Şartlar uygun olmadığı için 12 yıldır bağımsız olmayı bekleyen Barzani, bu defa uyarılara aldırmadı; İsrail’in kışkırtması ve zayıflayan gücünü takviye etmek üzere, referanduma cüret etti.
Binlerce kilometre uzaklardan gelen sömürgecilerle kendi çıkarlarının örtüştüğünü gören Barzani, tarihi de bilmediği için, bu örtüşmeyi ve ikinci İsrail olmayı sigorta sayarak bağımsızlık ilanına kalkıştı. Bir başka husus da, böylece bütün bölgeyi karşısına alarak ülkeleri beka sorunu ile karşı karşıya bırakmak oldu. Bundan dolayı, bağımsızlık tuzağından vazgeçmediği sürece de, büyük bir kuşatmayla karşılaşarak boğulacağı, yaşamasının veya yaşatılmasının da çok güç olduğu bir duruma düştü. Ayrıca, böylesine bir tablo karşısında, sömürgeci ABD ve yandaşları, İsrail’in ve enerjinin güvenliği bahsinde başka bir yol bulduğunda (ki, bu mümkündür), bu hainleri nasıl yüzüstü bırakacağı da, malumdur. Barzani ve PKK, “üç günün beyliği beyliktir. Sonrası bakalım ne olur” diye düşünüyorsa, boşuna hayal kuruyor demektir; felaketten başka bir şey beklememelidir.
Nihayet ilk defa
Evet; tarihte ilk defa Türkiye, İran, Irak, Suriye; hatta Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeler bir araya gelerek, ortak harekete karar verdiler; bunun anlamı da açıktır. Yukarıda anlatıldığı gibi, sömürgeci Haçlıların bölgede neler yapabileceğini çok iyi görmüş olmalarıdır. Eğer, Irak’ta bağımsız bir devlet kurulacak olursa; proje gereğince bu devlet; Suriye, İran ve Türkiye’de de benzer parçalarla birleştirilmeye (ABD ve sömürgeciler tarafından, ülkelerin bölünmesi için terör örgütlerinin silahlandırılması, desteklenmesi ve işlenen cinayetleri ortadadır) kalkılacağından, bölünme, sırasıyla bütün ülkeler için kaçınılmaz hale gelecek demektir. Bu durumda ülkelerin, büyük bir ihtimalle tek tek kendi bekalarını koruma imkanları kalmayabilir; birlikte hareketin zamanı da geçmiş olabilir. Bunu görmemek için, devletlerin kör olması gerekir. Seyredilecek veya ertelenecek bir durum da yoktur.
Böyle bir ortak harekette, Suudi Arabistan’ın da yer almasından bahsetmek şaşırtıcı olabilir. Zira, İran ile müttefiki Suriye’ye karşı, İsrail ve bölgedeki Sünni devlet ve hiziplerle iş birliği yaptığı bilinen Suudi Arabistan, nasıl oldu da birden böyle bir ortaklığın içine girebildi, diye sorulabilir. Daha önceki bir yazımızda da belirtiğimiz gibi, sadece Suudi Arabistan değil, bütün Arap ülkelerinde “Arap ülkeleri bölünemez” düşüncesiyle bir uyanış başlamış; buna göre yeni bir siyaset geliştirilmektedir. Nitekim tarihte bir ilk daha yaşanmış, Suudi Kralı Rusya’ya resmi ziyareti gerçekleştirmiştir. Basın haberlerine göre; “ABD’nin İsrail ile birlikte bölgedeki en önemli müttefiki olan Suudi Arabistan Kralı Selman’ın, siyasi ve ekonomik iş birliğini geliştirmek üzere Rusya’ya gitmesi bölgedeki güç dengeleri açısından tartışmaları da beraberinde getirdi. İki ülkenin gündeminde enerjiden Suriye’ye kadar birçok konu var.” Görüldüğü gibi, yakın zamana kadar Suriye’ye karşı duran Suudi Arabistan, şimdi Suriye’nin de içinde bulunduğu bu ortaklığa katılarak, İsrail’in karşısında yer almaktadır.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan beri, Orta Doğu’yu paylaşan, ülkeleri birbirinin hasmı yaparak çatıştırıp sömürü düzenini devam ettiren Haçlı tahakkümüne karşı, ittifak kurma ihtimali doğmuştur. Küçük, geçici çıkarlar ve bir diğerine üstünlük sağlama oyunlarını sona erdirip, bölgede ve ülkede barışı, huzuru, güvenliği ve istikrarı sağlayarak iş birliği ortamına duyulan ihtiyaç kaçınılmaz olmuştur. Nasıl ki, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Haçlılar kendi aralarında çeşitli teşkilatlar kurarak gelişmeyi, refahı, hukuku ve demokrasiyi hâkim kılarak güçlenmişlerse; Orta Doğu ülkeleri de neden bu örneklerden yararlanmasınlar? Neden iç çatışmalarla, kardeş komşu ülkelerle çekişmek ve savaşmakla kan kaybetmeye ve geri kalmaya razı olsunlar?
Unutmayalım ki, BOP denilen Haçlı projesi, sadece İslam ülkelerinde uygulanıyor. Toparlanmak için herhalde bu tespit yeterli olacaktır. Tarihin, kaderin ve takdirin önümüze getirdiği bu günün şartlarını fırsata dönüştürmeyenlere, hayat hakkı kalmayabilir.