İstanbul’da düzenlenen Türkiye-Körfez Savunma Güvenlik Forumu, 2 Kasım günü başladı. Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açılış konuşmalarını yaptığı forumda dün İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Seyid Kazım Sajjadpour konuştu.
Amerika’nın Sesi’nden Hilmi Hacaloğlu’nun haberine göre; Sajjadpour, bir yandan Türkiye-İran ilişkileri ve Ortadoğu’da işbirliği imkanları üzerinde değerlendirmeler yaparken diğer yandan da bugünün dünyasındaki çatışmaları izah etmeye çalıştı. İranlı bakan “suçlama oyunu” ve “hiper karmaşıklık” gibi kavramlar ortaya attı.
“ABD’NİN NE YAPMAK İSTEDİĞİNİ KİMSE BİLMİYOR DAHA FENASI TRUMP DA BİLMİYOR”
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı’na göre, “her şeyden selefi Barack Obama’yı sorumlu tutan” ABD Başkanı Donald Trump’ı anlamak güç: “Amerika’nın bugün ne yapmak istediğini kimse bilmiyor ve daha da fenası bence Trump bile bilmiyor. Bugün en büyük güçlerden biri nereye gittiğini bilmiyor. Bu da uluslararası siyasette belirsizliğe neden oluyor. Öyle bir yerdeyiz ki bugün bazı konuşmalar, bir kaza veya bir terör eylemi bile uluslararası siyasetin durumunu değiştirebilir. Uluslararası alanda tam bir belirsizlik olduğunu söyleyebiliriz. Tek bir oyuncuyu (ABD) bile kolaylıkla anlayamıyoruz. Trump’a göre, yaşanan sıkıntılar tek bir kişiden kaynaklanıyor. Bunun Obama olduğunu söylüyor. Bu psikolojik bir durum değil, analitik bir çerçeve. ABD’nin geçtiği karmaşık süreçlerden kaçmak için bu çerçeveyi kullanıyor. Trump’ın seçim kampanyasına bakın, suçlama oyununu kalıcı bir analiz olarak bulacaksınız.”
“BİR TARAF MELEK BİR TARAF ŞEYTAN İLAN EDİLİYOR”
Her geçen gün “hiper karmaşık” hale gelen dünyada “suçlama oyunu” oynandığını belirten Sajjadpour, Ortadoğu’daki “suçlama” oyununda ilk hedefin İran olduğunu savundu.
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı, “Ortadoğu’da ne tür zorluklarla karşılaşırsak karşılaşalım suçlama oluyor. Arap basınındaki oyuncular tarafından destekleniyor. Bir hafta önce bu oyunculardan birinin yetkilisi ‘Ülkemizdeki aşırılık da İran Devrimi’nin sonucu’ dedi. Radikalizm, 11 Eylül sonrasında çıktı ama İran’ı suçlamak kolay. Türk meslektaşlarıma ve basınına saygı duyuyorum ama burada Arap basını kadar olmasa da İran’ın her şeyden suçlu ve sorumlu olduğunu söyleniyor. İdeolojik bir suçlama oyunu. ‘İran Osmanlılar’ın düşmanıydı. Hatta İslam öncesi dönemde de İran düşmandı. Şii-Sünni çatışmasını İran alevlendiriyor’ diye söylüyorlar. Peki, analiz hani? Hiçbir analiz yok. İndirgemeci bir yaklaşım belirliyoruz ve karmaşıklığı kullanıyoruz. Hiçbir açıklama üretilmiyor. Bunun basit ve tehlikeli olduğunu söylemem lazım. Çatışmalar ve ihtilaflar çıkarıyor. Çünkü bir taraf melek, bir taraf şeytan ilan ediliyor. Böylelikle karmaşıklığı anlama çabası olmuyor” dedi.
İŞBİRLİĞİ ÖNERİSİ
Ortadoğu’daki çatışmaların silah satmak için körüklendiğini öne süren İranlı bakan, çözüm için Türkiye ve İran’ın işbirliğinin bölge için örnek alınması gerektiği görüşünde.
Sajjadpour, “Çatışmalar sürekli devam ediyor. Bunun nedeni, ülkelerin silahlanmasına devam etmesini sağlamak ve hegemonya oluşturmak. Bu bölge için iyi mi? İşbirliği yapmalı ve durumu kontrol altına almalıyız. Tabii ki bu işbirliğinin bir önkoşulu var. Bu önkoşul diğer tarafı kabul etmek ve çoklu oyuncuların varlığını kabul etmektir. Bu işbirliğinin reddi, çatışmaların kaynağıdır. Türkiye ile çok kapsamlı işbirliğimiz ve ikili ilişkilerimiz var. İşbirliğimiz yalnız Türkiye ve İran için yararlı olmakla kalmadı aynı zamanda nerede uygulamaya geçtiyse bölgeye faydası oldu. Tabii bazı konularda bölgesel olarak anlaşmazlıklarımız da var. Ama ilişkimiz çok boyutlu olduğu için bazı anlaşmazlıkları yönetebildik. Bence İran ve Türkiye işbirliği bölgedeki çatışmaları çevreledikçe bölge daha güvenli olacaktır. Bu iki oyuncunun da ötesinde Ortadoğu, Batı Asya ve Kuzey Afrika’da dört bölgesel oyuncu birarada çalışsa daha iyi olacak. Bölgesel oyuncuların işbirliği bölgeye faydalı olacaktır” dedi.
Seyid Kazım Sajjadpour, konuşması sonrası Amerika’nın Sesi muhabirine Türkiye ve İran’la işbirliği yapması gereken diğer iki bölge oyuncusunun Suudi Arabistan ve Mısır olduğunu söyledi.
“Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır”
“Kendimizi birilerine suç atma oyunundan soyutlamalıyız” diyen İranlı bakan yardımcısı İslam dünyasının iki büyük ismi Mevlana ve Sadi Şirazi’den örnekler verdi:
“Analiz, eylemlere bağlıdır, analiz yanlışsa eylem de yanlış olur. Entelektüeller, akademisyenler, kişiler, devlet arasında yani her seviyede işbirliği önemli.
Mevlana, ‘Gönül birliği dil birliğinden üstündür’ der. Gönüllerin bir olduğu noktada işbirliği olur, dillerin aynı olması önemli. İşbirliği elbette zaman alıyor, bir gecede olmuyor. Günümüz dünyasında hızlı analizlere varabiliyoruz. Bu nedenle niyet ve sabır çok önemli. Hem biz İranlılar’ın hem de siz Türkler’in yakından tanıdığı Sadi Şirazi, ‘Gidişata bakıp üzülme, sabırlı ol; sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır’ diyor. Sabırlıysanız sonunda zaferin sahibi olursunuz.”
İRAN’A “BÖLGEYİ KURCALIYORSUNUZ” ELEŞTİRİSİ
Katar Askeri Güçleri Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Dr. Osama Kubbar’ın “Birbirini suçlama oyunundan bahsettiniz. Ama siz de başkalarını suçluyorsunuz. Burada kendinizle çelişmiş oluyorsunuz. Bir taraftan da Türkiye ile yaptığınız işbirliğinin bölgeye fayda sağladığınızı söylüyorsunuz. Bu, ‘İran, bölgeyi kurcalıyor’ demek oluyor. Suriye’de Yemen’de bir şeyleri kurcalıyor demek anlamına geliyor. Ne yapmak istiyorsunuz?” şeklindeki sorusu gerilim yarattı. Kubbar’ın sorusu sırasında İranlı yetkili “Siz İran’ı suçlayabilirsiniz” demekle yetindi.
Ardından bir başka Katarlı akademisyen “suçlama oyunundan bahsettiniz. ‘Herkes birilerini suçluyor’ dediniz. Peki, İran kimi suçluyor? Suriye kimi suçluyor? Irak kimi suçluyor? Yemen kimi suçluyor? Lübnan kimi suçluyor?”şeklinde başka bir soru yöneltti.
“Silah satmak için bölgeyi kandıranlara kanmamalıyız”
Sorulara toplu yanıt veren İran Dışişleri Bakan Yardımcısı, “İran bu bölgenin meşru bir parçası. Bölgede olana kayıtsız kalabilir miyiz? Her bir oyuncunun rolünün abartılması söz konusu oluyor. Bu abartma çok fazla psikolojik dengesizlikten oluyor. Bu dengesizliğin sebebi bu artılar. Bu beş ülkenin farklı dinamikleri ve karmaşıklıkları var. Ben tek bir unsur aramıyorum bu karmaşıklığı açıklarken benim işim sebepleri aramak. Bu birini suçlamaktan farklı. Kürtler, Türkler, Araplar, Farslar birarada yaşıyoruz. Sanıyorum, Balfour Deklarasyonu’nun* yüzüncü yılındayız. Burada kapitalizme karşı bir mektup yazılmıştı. O bizim için bugün bir temel oluşturuyor. Bu konuları hatırlayarak dikkate alarak çalışmamız gerekiyor. Bölgeyi biraz daha fazla silah satışı için kandıranlara kanmamalıyız. Radikalleşme ve terörizmin köklerinin nerede olduğu çok belli. İslam teolojisine bakarsanız bütün bu konuların hiç de İslam’la alakalı olmadığını görürüsünüz. Bu tür yorumlar ve söylemler bölgede mevcudiyetini artırmak isteyenlerin hoşuna gitti.”
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı, güvenlik uzmanı Metin Gürcan’ın “Haşdi Şabi, Irak’ta ne kadar kalacak? Irak ordusunun parçası mı olacak?” şeklindeki sorularına “Buna ben cevap veremem. Bu Iraklılar’ın işidir. Anayasa çerçevesinde karar vereceklerdir” yanıtını verdi.
Odatv.com
*Balfour Deklarasyonu, 2 Kasım 1917 tarihinde yayınlandı. Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Arthur Balfour tarafından, İngiliz yatırımcı ve Siyonist liderlerden Lord Lionel Walter Rothschild’a hitaben yazılan bu mektupta, Yahudiler’in devlet kurma yolundaki hedeflerine Kraliyet hükümetinin verdiği destek dile getiriliyordu.
Arthur Balfour, mektubunda, “Kraliyet Hükümeti, Filistin’de Yahudiler için bir ülke kurulması fikrine sıcak bakmaktadır ve bu hedefe varılması için elinden gelen her türlü yardımı gösterecektir” diyordu. Yahudiler, bu mektubu bugünkü İsrail devletinin kuruluşunda önemli bir temel taşı olarak görürken, Filistinliler de bu bildirgeyi bugünkü zorlu şartlarının ana nedenlerinden biri olarak değerlendiriyor.