Ali Sirmen / Cumhuriyet
Anayasa Mahkemesi, çarşamba günü laiklik konusunda önem taşıyan bir başvuruyu karara bağladı ve Eskişehir 2. İdare Mahkemesi’nin 1965 tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı Yasası’nın imamlar ve diğer Diyanet personelinin herhangi bir parti lehine siyasi faaliyetlerde bulunmasını yasaklayan maddesinin anayasaya aykırılık gerekçesiyle iptali talebini oybirliği ile reddetti. Böylelikle, imamların politik propaganda yapması ve camiye siyaset sokulmasının önünün açılması talebinin geri çevrilmiş ve çok vahim bir gelişme önlenmiş olduğu yadsınamaz.
İmamın politika yapması laikliğin köküne kibrit suyu dökülmesi anlamına geldiğinden, karar olumludur.
Bununla birlikte Türkiye’nin gerçekleri göz önünde bulundurulunca, olayın başka yönlerini de görmek mümkün.
Dikkatle bakınca görülür ki, ülkemizdeki gelişmesinin en önemli aşaması 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Yasası olan laiklik, Milli Eğitim yoluyla, yurt düzeyinde yerleşmiş ve pekişmiştir.
***
Aydınlanmacı Cumhuriyet’in temelinde, laik eğitim yatar.
Cumhuriyet’in kurucuları ve Cumhuriyet devriminin öncüleri kadar, yeminli düşmanları da bu gerçeği çok iyi kavramışlar ve Cumhuriyet’e yönelik saldırılarını bu noktada yoğunlaştırmışlardır.
Zaten yalnız Türkiye’de değil, laiklik ilkesini benimsemiş bütün demokrasilerde laiklik savaşının büyük çatışma alanı okul ve Milli Eğitim olmuştur.
Türkiye’de 2. Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde daha CHP iktidarı döneminde, İnönü’nün Milli Eğitim Bakanlığı görevine getirdiği, Reşat Şemsettin Sirer öncülüğünde Köy Enstitüleri konusunda başlatılan saldırı, özellikle, AKP iktidara yerleştiği son yıllarda, iyice yoğunlaşmış ve Ensar Vakfı’nın pençesinde kıvranan MEB laiklik karşıtı savaşımın öncülerinin cirit attıkları bir örgüt haline getirilmiştir.
Laiklik karşıtlarının savaşım ilkeleri okulun yerine medreseyi, öğretmenin yerine imam hatip ürünü imamı (görevi illa imam olmak gerekmez) yerleştirerek, laik Cumhuriyeti geldiği kapıdan geri çıkarmaktır.
Tehlikenin gerçek boyutlarını anlamak isteyenlere can dostum, değerli meslektaşım, hepinizin yakından tanıdığı Işık Kansu’nun yeni çıkan son kitabı “Ensarlı Eğitim”i okumalarını tavsiye ederim.
Gayet açık bir dille yazılmış olan, kolay okunan, kitabı bitirdiğiniz zaman Ensar Vakfı pençesinde kıvranan, artık laiklik karşıtlarının kalesi konumunda olan Milli Eğitim Bakanlığı ve Ensar Vakfı ile ilgili bütün gerçekleri ve çok önemli bilgileri öğrenmiş olacaksınız.
Örneğin hem Ensar’ın ana kurucularından ve öncülerinden, hem de Milli Eğitim Bakanlığı’na kadar yükselmiş bir laik eğitim karşıtı olan Ömer Dinçer’in laik eğitim ve Cumhuriyet konusundaki tüyler ürperten düşüncelerini ibretle okuyacaksınız (özellikle s. 29 – 30)
***
Yine aynı eserde okulların medreseleştirilmesi sürecindeki en büyük adım olan 4+4+4 sisteminin öyküsünü okuyabileceksiniz.
Kitapta belirtildiği gibi, 2012 -2013 ders yılında Türkiye çapında yasanın uygulanmaya başlamasıyla 2013’te 1099 olan imam hatip ortaokullarının sayısı 2015’te 1597’ye, 2016’da 1961’e, 708 olan imam hatip lisesi sayısı ise 2016’da 1149’a çıkmış bulunmaktadır. 2015 yılında ortaokul ve lise olmak üzere imam hatiplerde okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 201 bin 500’e yükselerek, Cumhurbaşkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan’ın öngördüğü 5 yılda 1 milyon imam hatipli hedefi de aşılmış oldu. Bu arada unutanlara hatırlatmak için söyleyelim, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında imam hatipte okuyan öğrenci sayısı 71 bin 100’dü.
AYM’nin, kuşkusuz olumlu olan kararını irdelerken, MEB’in medreseleri, imam hatipleri ve onların ürünü imamlarının başı çektiği anti laik savaşta artık Diyanet’in kadrolarına ihtiyaç kalmadığı gerçeğini de gözden uzak tutmamakta yarar var.
“Ensarlı Eğitim” mutlaka okunması gereken bir yapıt.