Hüseyin Vodinalı / Aydınlık
Burada gözden kaçan önemli bir ayrıntı vardı.
ABD’nin her daim stratejik ortağı olan İngiltere de kararı onaylayanlar arasındaydı.
Böyle önemli bir oylamada nezaketen çekimser bile kalmamıştı.
İmparatorluk geleneğinden gelen İngiltere ve ABD ortaklığı, tipik bir Anglosakson dayanışması, bir Batı cephesidir.
ABD’nin her daim iki stratejik müttefiki vardı.
Biri İngiltere, diğeri İsrail.
İngiltere son tavrıyla hem İsrail’e, hem de ABD’ye açık ve net tavrını koymuş oldu.
İNGİLTERE YÜZÜNÜ ASYA’YA DÖND
İngiltere Brexit olarak adlandırılan AB’Den çıkma kararıyla zaten bu süreci başlatmıştı.
NATO gibi bir ABD projesi olan AB’ye Amerika’nın çıpası olarak zoraki katılan İngiltere, gelinen noktada bunun anlamsızlığını kabul ederek Brüksel’e sırtını döndü.
Brexit’i USexit takip etti, yani AB’den sonra Amerika’dan da çıkış…
Küresel liderliğin artık Atlantik’te olmadığını vurgulancasına da Çin ile ilişkilere ağırlık vermeye başladı.
Üzerinde güneş batmayan bir denizci tüccar devlet geleneğiyle, dünyanın her yerine yönelik akıl ve bilgi birikimi olan Londra, Çin’in Kuşak ve Yol, yani Yeni İpekyolu’na yatırım yapmaya karar verdi.
Bu yılın başında Çin’in Zhejiang eyaletinin Yiwu kentinden yola çıkan yük treni, 18 günde İngiltere’nin başkenti Londra’ya ulaştı. 12 bin 451 kilometrelik bu yol Kuşak ve Yol inisiyatifi açısından da önemli bir köşe taşı niteliğindeydi.
ABD’yi fazlasıyla endişelendiren bu gelişme sonrası İngiltere’de pek çok IŞİD terör saldırısı meydana geldi.
Sam amcaya son darbe ise İngiltere eski Başbakanı David Cameron’dan geldi.
İngiliz siyasetçi, Kuşak ve yol için oluşturulan İngiliz-Çin ortak yatırım fonunun yöneticisi oldu.
Başbakanlığı döneminde de Çin ile ilişkileri geliştiren Cameron, 750 milyon sterlinlik dev fon ile güzergahtaki ülkelere demiryolu, liman ve karayolu yatırımları yapacak.
Fon tamamen özel yatırımlardan oluşuyor ve İngiliz hükümetinin tam desteğini alıyor.
ALMANYA’DA SCHROEDER, İNGİLTERE’DE CAMERON
Almanya’da da benzer Avrasyacı yönelimleri gözlüyoruz.
ABD’nin kontrolünden çıkarak ait oldukları yere, Avrasya’nın kalbine yöneliyorlar.
Son olarak Dışişleri Bakanı Sygmar Gabriel’in tarihi önemdeki konuşmasıyla, Berlin ABD’ye isyan bayrağını açtı.
Gabriel’den önce de eski Almanya Başbakanı Gerhard Schroeder, görevini bıraktıktan sonra Rusya’nın dev doğalgaz şirketi Gazprom’da yöneticiliğe başlamıştı.
ABD, Rusya ve Çin’i düşman sınıfına sokarak bunlara karşı silahlanırken, Almanya ve İngiltere’nin Asya’dan yana tavırları, Fransa’dan da destek görüyor.
Öyle ya, Filistin’in BM Güvenlik Konseyi’ndeki Kudüs kararına onay verenlerden biri de Fransa idi.
Amerikancı olarak iktidara gelen Emanuel Macron da, İngiltere ve Almanya gibi, Trump’ı Kudüs kararında, Suriye ve Lübnan’da yalnız bıraktı.
Esad’ın kazandığını söyledi, Hariri’yi Suudilerden kurtarıp yerine geri oturttu.
Trump, Davutoğlu zamanında bir ara şaka gibi telaffuz edilen “kıymetli yalnızlığı”na öyle bir gömülüyor ki, ben bundan ürküyorum.
İsrail ve ABD’deki ‘laik’ Yahudilerin giderek yükselen Netanyahu-Trump muhalefeti bir yana, Neocon kumpasları ve kendi öz saçmalıklarıyla ABD’de de yalnızlaşan Trump, her türlü deliliğe açık.
Savaş bütçesini 150 milyar dolar daha arttırdı yeni.
Ancak Victor Hugo’nun da dediği gibi, “Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir fikir kadar güçlü değildir”