Güray Öz / Cumhuriyet
Daha önce yönetmekte zorluk çekenlerle yönetime hazır olmayanlar arasında ikili yapının ülke siyasetinde ucu açık bir gelecek anlamı taşıdığını savunmuştum. Son gelişmeler bu iddiayı güçlendiriyor. AKP iktidarı yönetmekte ve iddialarını içeride dışarıda hayata geçirmekte zorlanıyor; bunun için yeni araçlara, enstrümanlara gereksinim duyuyor. Amacı, iktidarını sürekli hale getirmek, her türden muhalefeti devre dışı bırakmak, mümkünse “majestelerinin muhalefeti”ne dönüştürmektir.
Başarabilir mi?
***
Belki bu soruya yanıt aramadan önce kararnamelerin, “kanun yerine”kararnameler olmaktan çıkartıldığına, “kanun” olarak hukuk sistemine sokulduğuna dikkat çekmek gerekecektir. AYM’nin son kararları da kararnamelere kanun gözüyle bakıldığını gösteriyor. Mevcut kararnamelere yeni rejimde sürecek kararname çıkarma yetkisi eklenecek, parlamento tümüyle işlevsiz hale gelecektir.
***
Son 696 No’lu kararname bu yönde atılan en radikal adımdır. Bu kararname ile yargı sistemi, iktidarı sürekli hale getirmenin aracına dönüştürülüyor; daha pek çok “yeniliğin” yanı sıra savunmanın hakları tümüyle kısıtlanıyor. Örneğin ilk derece mahkemelerinde verilen kararlar için artık gerekçe yazılmayabilecek. Üst mahkemeler de “kararın gerekçesi nedir” diye soramayacak. Açıkça yargı sistemi aşağıdan yukarıya radikal bir şekilde “temerküz” etmiş, birleşmiş, yoğunlaşmış, yürütme erkine ve lidere bağlanmış olacaktır.
***
Kararnamenin “yenilikleri” bu kadar da değildir; tüm otoriter rejimlerde olduğu gibi devlet aparatını, “yardımcı” paramiliter güçlerle “tamamlamak” isteği de gündeme geldi. Kararnamelerle yeniden biçimlendirilmiş, eski ortakla birlikte “askeri vesayeti kırıyoruz” gerekçesiyle yeni rejim için uygun hale getirilmiş devlet aparatı varken, paramiliter sivil güçlere neden gereksinim duyuluyor? Bunun iki temel nedeni vardır: Öncelikli olanı; devletin, sisteme bağlılık karakterinden duyulan kuşku, ikincisi; kitleleri sindirebilmektir.
***
Otoriter rejimler ne kadar hâkim olurlarsa olsunlar sisteme ve sistemin gerçek sahiplerine sadık devletin bir gün kendilerine “buraya kadar”diyebileceğinden hep korkar, bu nedenle de yandaşlarından oluşan bir ikinci orduya, bir paramiliter güce ve devleti denetleyecek bir istihbarat örgütüne gereksinim duyarlar. Bu güç, kendilerine verilen açık yasa tanımazlık yetkisiyle hem kitlelerde korku salmaya hem de devlet aparatını daha yakından denetlemeye yarayacaktır.
***
Peki, bunlar başarı şansı mutlak projeler, planlar mıdır? Baştan söylediğimiz gerçeğe dönüyoruz; bu adımlar yönetememe krizinin belirtisi olarak gündeme geliyor. Paramiliter güçlerin yılgınlık yaratmak yerine muhalefetin aktif ve etkin itirazı ile karşılaşması mümkündür. Kararnamelerle güçlendirilmek, yönetememe krizini atlatmak isteyen rejime itirazların, sol ve merkez sol siyasi muhalefetle sınırlı kalmadığı, kalmayacağı da öngörülebilir. AKP, gelecek korkusuyla projeye ihanet edebilecekleri, başka ikbal heveslerini de hesaba katmak, dahası sistemin asıl sahiplerinin revizyon isteklerini dikkate almak zorunda kalacaktır.
***
Sorun şurada ki; otoriter rejim gücünü stabilize etmek isterken olabildiğince vahşi yöntemlere başvurmakta ikircikli davranmayacak, başka türlü yönetememe krizini atlatamayacağının inancıyla hareket edecektir. Muhalefetin bu gidiş karşısında kararlı bir şekilde ayağa kalkması, iktidar partisinin “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmasını”sağlayabilir.
Bunun için cesaret gerekiyor, örnekleri mahkemelerde görünen türden cesaret…