Cem Gürdeniz / Aydınlık
Bu satırlar 2017 yılının son gününe şahitlik ediyor. Geriye dönüp baktığımızda 2017’nin okyanus ve denizlerde pek yoğun geçtiğini görüyoruz. İnsanoğlu denizlere bağımlılığını her geçen gün artırıyor. Küresel ticaretten, hegemonya mücadelesine; denizdibi enerji kaynaklarından, balıkçılığa; deniz turizminden, gemi inşa sanayine pek çok alanda vazgeçilmez önem ve öncelikte denizlere bağımlı insanoğlu.
DENİZLERE BAĞIMLILIK ARTIYOR
Dünya ticaret yüklerinin %85’i denizler üzerinden taşınıyor. 2017 içinde gemiler ile 11.3 milyar ton yük taşındı. 1972 yılında bu miktar 3 milyar tondu. Bu yüklerin yüzde 25’e yakını ham petrol ve türevleriydi. 93 bin ticaret gemisinin dünya limanları arasında sağladığı bu akışın kesildiğini düşünelim. Dünya nüfusunun büyük bir bölümü ya açlıktan ya da soğuktan ölürdü. Bu akış 2030 yılında 25 milyar tona çıkacak. Daha çok liman, daha çok gemi, daha çok ticaret. Sonucunda daha çok kontrol ihtiyacı. Güney Çin Denizi’nden Doğu Akdeniz’e; Kuzey Buz Denizi (Arktik Okyanusu)’nden Güney Atlantik kıyılarına kadar kıyıdaş ülkeler arasında en ciddi güvenlik sorunu deniz yetki alanları paylaşımı. Öyle ki bu sorunların sıcak çatışmalara dönüşme potansiyeli karadaki sınır problemlerine nazaran çok daha yüksek.
HEGEMONYA DENİZDE EL DEĞİŞTİRECEK
2017 yılı, deniz ticaret rotaları ile düğüm noktalarının kontrolü ve deniz yetki alanlarındaki sahiplik mücadelesi üzerinde değişik gerginliklere sahne oldu. Hegemonik mücadele başta olmak üzere, ülkeler, koalisyonlar ve ittifaklar arasındaki kıtasal ve bölgesel deniz rekabetleri tatbikatlar, gambot diplomasi uygulamaları ve denizde yüksek oranda silahlanma geçen yıla damgasını vurdu. Okyanus ve deniz ulaştırma düğüm noktalarının kontrolünün sahibi Amerikan askeri gücü 300’e yakın savaş gemisi ve yüze yakın ülkedeki 516 üs zinciri vasıtasıyla yerini koruyor. Ancak her geçen gün artan meydan okumalar durumunu zorlaştırıyor. Bu zorluklar, çok değil 30 yıl öncesinde gücünün zirvesinde olan hegemon bir donanmayı bugün kritik coğrafyalara serbest bir şekilde yaklaştırmıyor. Rus ve Çin donanmaları özellikle son 15 yılda oyun değiştirici yeteneklerle okyanuslardaki mutlak ABD egemenliğine meydan okuyorlar.
RUSYA VE ÇİN’İN YÜKSEK HAREKÂT TEMPOSU
Bu kapsamda 2017 yılı, soğuk savaşın en keskin günlerinden bu yana Rus denizaltılarının Atlantik Okyanusu’ndaki en yoğun faaliyetlerine sahne oldu. Bu faaliyetlerin denizdibi fiber optik kablo sistemlerinin düğüm noktalarına yakın olması Batı basınında fazlaca yer aldı. Benzer şekilde 2017 yılı içinde Ruslar, Çin ile ortak tatbikatların yanı sıra başta Baltık, Akdeniz ve Karadeniz olmak üzere büyük çaplı bölgesel deniz tatbikatları icra ettiler. Donanmalarına yeni gemiler kattılar. Ancak 2017 yılına asıl Çin’in ilkleri damgasını vurdu. İlk kez Liaoning uçak gemisi grubu ile Güney Çin Denizi’ne inmeleri; ayrı görev grupları ile dünya etrafında ilk kez donanma diplomasisi seferlerini başlatmaları ve kendi dizaynları yeni uçak gemisini yıl içinde denize indirmeleri 21’inci yüzyıl başından itibaren denizcileşmeye verdikleri önemin somut manifestoları oldu. Mayıs ayı içinde Pekin’de OBOR (Bir Kuşak- Bir Yol) girişimi zirvesinde çoğu kıyı devleti 130 ülke ve 70 uluslararası kuruluştan 1500 delegeyi bir araya getirmeleri OBOR’u ekonomik boyuttan jeopolitik boyuta taşınmasının diğer bir göstergesi oldu. Bu çerçevede OBOR’un “Bir Yol”kısmının deniz ipek yolu olarak Çin’in okyanuslardaki güç mücadelesinde en önemli kuvvet çarpanı olacağını söylemek kehanet olmayacaktır. Diğer taraftan ABD ve İngiltere’nin yeni uçak gemileri (USS Gerald Ford ve HMS Queen Elizabeth II) ile nükleer denizaltılarının 2017 yılında hizmete girmesi denizdeki yeni durumu dengelemeye yetmiyor. Çin ve Rus donanmaları artık sadece potansiyel güç unsurları olarak değil, yarattıkları kinetik etki ile okyanusların kontrol yarışında Atlantik hegemonyasının karşısında ciddi engel teşkil etmeye başladılar. 2017 yılı soğuk savaş sonrası bu etkinin en yüksek hissedildiği yıl olarak hatırlanmaya adaydır.
TÜRKİYE VE DENİZLER
Doğu Akdeniz, şüphesiz 2017 yılının bittiği bu günde en önemli önceliğimiz olmaya devam ediyor. Meis Adası nedeni ile AB ve ABD’yi arkasına alarak Türkiye’den 100 bin km2 alan çalan GKRY Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin 2004 yılında yarattığı kriz, artarak devam ediyor. Türkiye’nin sahası ile çakışan sözde 6 numaralı GKRY alanında İtalyan ENI ve Fransız Total firmalarının sondaj çalışmalarına başlaması gerginliği son derece artırıyor. Hele sözde NATO müttefikimiz Fransız donanmasının bu sahaya GKRY çıkarlarını korumak için Türk donanmasına karşı yıl içinde firkateyn göndermesi, küstahlığın son perdesi olmuştur. Türkiye sadece notalar savaşı ve gambot diplomasisi ile bu krizi yönetemez. TBMM’nin en kısa sürede Türk MEB sahasını ilan etme zamanı çoktan gelmiştir. Dışişleri bürokratlarımızdan, Yunan Milli Savunma Bakan Vekili Vitsas ve Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias’ın Iyon ve Ege Denizlerinde Yunan karasularını 12 mile genişletme iddiasını gündeme getirdiği bir konjonktürde Akdeniz’de bize ait olan 100 bin km2’nin peşine düşmeleri ve kendi sahamızı ilan etmelerini beklemek hakkımızdır. Benzer şekilde Ege’de aidiyeti tartışmalı ada, adacık ve kayalıklar konusunda başta Kardak olmak üzere devlet uygulamalarımızı genişletmeleri gerekir.
YUNANİSTAN’A GELİNCE
19.yüzyılda ve 20.yüzyıl başında Balkan Savaşlarında Anadolu’yu zayıf gördükleri anda Avrupalı güçleri arkalarına alarak Osmanlı’dan parça koparmış olabilirler. Ancak 1915 (Küçük Asya Faciası), 1974 (Kıbrıs/Nikos Sampson Darbesi) ve 1996 (Kardak Krizi) yenilgilerini hatırlatalım. Hükümetler geçicidir. Devletler kalıcı. Türk devleti 1923 sonrası her koşulda gücünü korumayı bilmiştir. Sakın ABD ve AB’nin kışkırtmasına gelmeyin. Ateşle oynamayın. Çok acı çekersiniz.
OKUYUCULARIMIZIN YENİ YILINI KUTLUYOR, AYDINLIK BİR TÜRKİYE’DE SAĞLIKLI, HUZURLU, MUTLU VE BAŞARILI GÜNLER DİLİYORUM.