Amiral Cem Gürdeniz Türkiye’de denizcilik bilincinin artırılması ve halka mal edilmesi için çok değerli çalışmalar yapıyor. Bu maksatla Aydınlık başta olmak üzere çeşitli gazete ve denizcilik dergilerinde makaleler yayımlıyor. Bu konuda çok değerli kitaplar yazıyor. Ayrıca kurduğu çeşitli platformlarla denizcilik gücüne fiilen sahada katkı sağlıyor. Türkiye’nin denetiminde olan deniz yetki sahaları için kullandığı “Mavi Vatan” kavramı, bu konuda tek başına bir bilinç sıçramasına neden oldu. Yarımada konumunda olmasına rağmen yıllardır karaya hapsolan bir ülkede, “Sularımız da vatandır!” düşüncesi yayılmaya başladı. “Mavi Vatan” kavramını sevdik ve benimsedik…
TÜRKİYE’NİN MAVİ VATANI
Mavi Vatan, bir ülkenin ilan ettiği, kıyılarından 370 kilometreye kadar uzatabileceği, “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)” olarak isimlendirilen deniz sahasıdır. Doğal olarak karşılıklı kıyılar mevcut olduğunda ilgili ülkelerin anlaşma yapması gerekmektedir. Mavi Vatan’ın dibindeki doğal kaynaklar ve içindeki balıkçılık alanları konusundaki her türlü tasarruf, ilgili ülkeye aittir.
Türkiye’nin yüzölçümü takriben 780 bin kilometrekaredir. Akdeniz ve Ege’de Mavi Vatan (MEB) ilan edilmemiştir. Sadece Karadeniz’de Haziran 1978’de Sovyetler Birliği ile yapılan anlaşma sonucunda Mavi Vatan belirlenmiştir. Yapılan çeşitli tahminlere göre Türkiye’nin Mavi Vatanı 460 kilometrekare kadardır. Ege için Yunanistan ile 11 Kasım 1976’da “Bern Mutabakatı” imzalanmıştır. Bu Mutabakat ile Türkiye ve Yunanistan bu konuda adım atmadan önce karşılıklı görüşmelerde bulunmayı taahhüt etmiştir.
Bu çerçevede en yakıcı sorun sahası, hidrokarbon yatakları ile dolu olduğu bilinen Doğu Akdeniz havzasıdır. Yapılan hesaplamalara göre bu alandaki Mavi Vatanımız 145 bin kilometrekare kadardır. Doğu Akdeniz’deki bütün ülkeler, yaptıkları ikili, üçlü antlaşmalarla Mavi Vatan ilan etmişlerdir. Bu havzada Mavi Vatan ilan etmeyen tek ülke Türkiye’dir. Sadece Meis nedeniyle Batı dünyası Türkiye’ye 100 kilometrekare bedel ödetmek istemektedir. Türkiye sürekli savunma konumunda kalmaktadır. Sorun, verilecek notalarla çözülemeyecek kadar acil ve ciddidir.
DOĞU AKDENİZ’DE NİÇİN ELİMİZ KOLUMUZ BAĞLI?
Doğu Akdeniz’deki mücadele giderek kızışmaktadır. Yeni kaynaklar bulundukça mücadele daha da sertleşecektir. Türkiye’nin de bu mücadeleden kaçmayacağını gösteren emareler mevcuttur. Sismik araştırmanın ötesinde deniz dibinde petrol ve doğal gaz arama yeteneğinde olan bir geminin satın alınması çok önemli bir gelişmedir. Ülkemizin kararlılığını göstermektedir. Türkiye ayrıca sık sık Deniz Kuvvetleri unsurlarını da kullanarak, başka ülkelerin tartışmalı alanlarda yapılan araştırma faaliyetlerini engellemektedir. Batı dünyası bu alanda fütursuz olarak Türkiye’nin hak ve çıkarlarını yok saymaktadır. Avrupa Birliği’nin (AB) bütün Türkiye ilerleme raporlarında, ülkemiz, Doğu Akdeniz’de haksız olarak suçlanmaktadır.
ÇÖZÜM
Üzülerek ifade etmeliyim ki Dışişleri bürokrasisi bu konuda iyi bir sınav verememiştir. Doğu Akdeniz, diğer sahildar ülkeler tarafından adeta yağmalanırken, genellikle seyredilmiş, iş işten geçtikten sonra ya ilgili ülke ya da BM nezdinde girişimlerde bulunulmuştur. Ancak bu çabalar bir sonuç doğurmamıştır. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin MEB ilan etmemesi, diğer sahildar ülkeleri cesaretlendirmiş, Türkiye’nin muhtemel Mavi Vatanını da ihlal eden anlaşmalar imzalanmıştır.
Türkiye’nin MEB ilan etmekten kaçınmasının gerekçeleri bilinmemektedir. Bunun doğal sonucu Mavi Vatanımıza yapılan tecavüzlerdir. Sınırları ilan edilmeyen topraklar ve sular sahipsiz sayılır! Bu nedenle konu doğrudan doğruya TBMM’nin gündemine alınmalıdır. Mesele, basit bir teknik konu, uzmanlar tartışması değil, bütün milleti ilgilendiren egemenlik konusudur. TBMM, geriye de dönük olarak sorunu masaya yatırmalıdır. Doğu Akdeniz stratejisinin başlangıç noktası MEB ilan etmektir. Bu olmazsa, araştırma gemileri satın almak, Donanma’yı kullanmak hiçbir fayda sağlamaz!
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr