Konuk yazar: Nurhayat Altaca Kayışoğlu – CHP Bursa Milletvekili
Birgün
En son Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nde ortaya çıkan beş ayda 115 hamile çocuk vakasından sonra çocuk istismarının ulaştığı boyut bir kez daha herkesi irkiltti.
Fakat olay sadece hastane çalışanlarının bildirim yükümlülüğü üzerinden tartışılarak sorunun kaynağı ve çözümler konusunda gerçekçi yaklaşımlar göz ardı edildi.
Çocuk istismarının AKP iktidarı döneminde son 10 yılda yüzde 700 artmasının, tek bir hastanede yılda 500 hamile çocuk vakasının elbette ki bir açıklaması var.
Son on yılda sadece ortaya çıkan rakamlara göre 460 bin çocuğun istismara uğramasının politik olarak oluşturulmuş bir zemini var.
AKP’nin sistemli ve bilinçli politikaları çocuk istismarlarının artmasına neden olduğu gibi bundan sonra da artacağını gösteriyor.
Öncelikle 2012 yılında getirilen 4+4+4 eğitim sisteminin özellikle de kız çocuklarımızın okula devamlılığını sağlamadığı için istismarların artmasında en önemli etken olduğunu söyleyebiliriz.
En son rakamlar ülkemizde 2 milyondan fazla çocuğun okula devam etmediğini gösteriyordu.
Tek bir hastanede ortaya çıkan yılda beş yüzü bulan hamile çocuk vakası şayet bu çocuklarımız okula gidiyor olsaydı ya dini nikâhla evlilik adı altında bu çocuklar istismara maruz kalmayacaktı ya da devam ettikleri okulda istismar fark edilecekti.
Yine kronolojik olarak devam edecek olursak 2013 yılında TCK’nın 263. maddesinde düzenlenen ve yasadışı eğitim kurumu açanlara öngörülen cezayı ortadan kaldıran değişiklik istismarları adeta teşvik eden bir cezasızlıktı.
Karaman’da ve Aladağ’da yaşanan o korkunç olayların denetimsiz yasadışı yurtlarda meydana geldiğini unutmayalım.
Geçen yıl bir gece yarısı önergesi ile çocuk istismarcılarını affetme yasası çocuklara karşı örgütlü kötülüğün tüyler ürperten hamlelerinden biriydi.
Neyse ki her siyasi görüşten toplumun büyük kesiminin duyarlılığı bu yasayı geri çektirdi.
Ama 115 hamile çocuk vakası gösterdi ki erki elinde bulunduranlar yasalaştıramadıkları affı fiilen cezai yaptırımları uygulatmayarak de facto hayata geçirmişler.
Yine son olarak Kasım 2017’de rehber öğretmenler ile ilgili yapılan yönetmelik değişikliğinde rehber öğretmenlerin görev tanımlarının değiştirilmesi, istismar vakalarının ortaya çıkmasını engellemektedir.
Hâlbuki zaten yeterli rehber öğretmen olmayan okullarımızda bu koşullarda dahi ortaya çıkan vakaların çoğunu rehber öğretmenleri ortaya çıkarmaktadır.
Aralık 2017’de ise müftülüklere nikâh yetkisi veren yasanın resmi gazetede yayınlanması ile çocuk istismarlarının rakamsal olarak fırlamasını sağlayacak adım atılmış oldu.
Çocuklara yönelik istismar vakalarının bundan sonra daha da artacağı kaygısı müftülüklere nikâh yetkisi verilirken defalarca dile getirildi.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın buluğ tanımı ve evlilik yaşı tanımı ile bu yasal yetki yan yana getirildiğinde yüzde 700 artan istismar ya da hamile çocuk rakamlarının hayal edemeyeceğimiz noktalara geleceği ve istismar konusunda dünyada birinciliğe soyunacağımız kesin görünüyor.
Bu durumda hastane çalışanlarının bildirim yükümlüğünü tek başına ele alarak çocuk istismarı sorununu çözemeyeceğimiz ortada.
Çözüm konusunda iktidar yetkisini elinde bulunduranların herhangi bir niyetinin olmadığı ise çok açık.
Çünkü 3 Kasım 2016’da yayınlanan meclis araştırma komisyonu raporunun öneriler kısmının birinci maddesinde yer alan ve bütün partilerin desteklediği Meclis çatısı altında daimi ve müstakil bir Çocuk Hakları Komisyonu kurulması önerisi dahi henüz hayata geçirilemedi.
Bunu yapmayan bir iradenin eğitim sistemini değiştirmesini, küçük yaştaki evlilikleri yasaklamasını, çocuklarımızı cemaat ve tarikatların pençelerinden kurtarmasını, cezaları ağırlaştırmasını, tepki gelmeden de adalet sistemini işletmesini beklemiyoruz.
O halde 2019 belki de en çok çocuklarımız için bize sorumluluk yüklüyor. İktidarı değiştirip çocuklarımızı bu örgütlü kötülükten derhal kurtarmak zorundayız.