Ali Sirmen / Cumhuriyet
Aile içindeki sağlık sorunları dolayısıyla vermek zorunda kaldığım ve şimdi çözülmüş kimi aksaklıklar yüzünden öngörülen izin süresini de aşmış olan arada meydana gelen en önemli olaylardan biri de 3 – 4 Şubat günleri yapılan CHP 36. Olağan Kurultay’ı oldu.
36. Kurultay’ın çoğu kimsenin farkında bile olmadan geçtiği “sonuç bildirgesi” gibi, imzacıları Selin Sayek Böke ile İlhan Cihaner’in, Aydın Engin’in yaptığı, cuma günü yayımlanan söyleşide ana çizgilerini Cumhuriyet’e anlattıkları manifesto da Emre Kongar Hoca’nın deyimiyle “güme gidince” olay yine parti içi iktidar yarışı ile sınırlı kaldı.
Ana muhalefet partisinin en üst organının, böylesine olağanüstü bir ortamda yapılan toplantısında, sorunların etraflıca tartışılmamış olması da son zamanlarda çok sık sorulan bir soruyu bir kez daha gündeme getirdi:
– CHP’nin hâlâ bir işlevi kaldı mı?
Son zamanlarda sıkça dile getirilen bu sorunun yanıtını ararken, bir gerçeği de gözden uzak tutmamalıyız:
– CHP tarihimizin bütün önemli dönüm noktalarında önemli roller oynamıştır.
***
Laik Cumhuriyetin kurucusu CHP aynı zamanda, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ışığında gelişen laik eğitimin öncüsü, tüm Cumhuriyet kazanımları ve kurumlarını yaşama geçiren bir kuruluş iken, tek partililikten çok partililiğe geçişin de kendi iradesiyle önünü açan İnönü’nün öncülüğünde, daha sonra, çok partililiğin gerçek bir demokrasiye dönüşmesinin savaşımını vermiştir.
CHP’nin muhalefetteyken hazırladığı ilk hedefler beyannamesinde öne sürülen öneriler 27 Mayıs 1960’tan sonra yaşama geçmiştir.
Sosyal demokrasinin kendine göre sol ilkelerinin yaşama geçişi de yine CHP’nin ortanın solu hareketi ile sağlanmış, Bülent Ecevit sosyal demokrat bu kuruluşu, “toprak işleyenin, su kullananın” gibi sol çıkışlarla ülkenin birinci partisi konumuna taşımıştır.
Görülüyor ki CHP bir iki değil, daha çok kez Türkiye’nin büyük değişimlerinin öncüsü konumunda olmuştu.
Ne var ki siyaset dünyasında uzun süre “di’li geçmiş” başarılara dayanarak varlığını korumak, işlevini sürdürmek olanaksızdır.
Bugün, karşı karşıya bulunduğumuz olağanüstü koşulların, Cumhuriyetin varlık ve bekasının korunması konusunda CHP’ye çok önemli roller önerdiği konusunda içerde ve dışarda geniş kesimlerde bir inanış oluşmuş durumdadır.
Her ne kadar güme gitmiş görünse de, kaleme alınmış olmasının dahi parti içinde hiç değilse bir kısım kesimlerin olayların farkında olduğunun kanıtı olan kurultay sonuç bildirgesi de, bu önemli rolün öneminin kavrandığını düşündürebilir.
***
Hiç de yabana atılmayacak olan hususların altını çizen, demokrasiden yana olan herkesin hemfikir olabileceği önerileri barındıran, “Kurultay Sonuç Bildirgesi”ni okurken insanın ilk aklına gelen husus şu oluyor:
– İyi de, böylesine olağanüstü (dilerseniz olanağandışı da diyebilirsiniz) durumda, CHP’nin bu örgütlenme modeli ile bu hedeflere varabilmesi mümkün mü?
Gerçekten de hep “Bizi hedefimize taşıyacak lider kim” sorusuna takılıp kalmış olan, iç iktidar kavgasının dış iktidar savaşımının önüne geçtiği, çarpık delege yapısı, saptırılmış üye yazım sisteminin kurbanı olan CHP, son yıllarda bir türlü daha liyakat esasına dayalı, yaratıcılık, üreticilik açısından daha üst düzeyde olan ve ülkedeki iktidar savaşımını, parti içi iktidar kavgasının önüne geçirecek yetkin bir örgütlenme modeline ulaşamamıştır.
15 yıllık AKP dönemi süresince, CHP’nin siyasette ön alacak hamleleri bir türlü benimseyemeyip adeta iktidarın çizdiği rotaya boyun eğmiş izlenimi veren tavrını değiştirememiş olmasının nedeni, bu yetersiz örgütlenme modelidir.
CHP’nin kendisini bekleyen çok güç, çok meşakkatli, tarihi işlevi hâlâ var. Ama bunu yerine getirebilmesi için, her şeyden önce bu misyonun çapına ayak uyduracak bir örgütlenme modeli sorununu gündeme alması gerekiyor.