Ahmet Gürsoy / Yeniçağ
Amerika’daki ilk büyük soykırım hareketlerinden biri 1637’de New England’daki Pequet Kızılderililerinin yok edilmesiydi. Bundan bir kaç yıl sonra ise “New York bölgesindeki yerlilerin ‘temizlenmesi’ operasyonu düzenlendi.” Şubat 1643’te Güney Manhattan’da Hollandalı askerler tarafından Algonquin Kızılderilileri’ne karşı gerçekleştirilen ve David de Vries tarafından aktarılan katliam şöyleydi:
‘Askerler pek çok Kızılderili’yi uykularında öldürdüler. Annelerinin göğüslerinden çekilip alınan bebekler anne-babalarının gözleri önünde kılıçla parçalanıyor ve bebeklerin parçaları ateşe atılıyordu. Kundaktaki bebekler beşikleri içinde parçalanıyor, kafaları eziliyor, en taş yürekli adamın bile vicdanını sızlatacak bir vahşilikle öldürülüyorlardı. Bazı bebekler nehre atıldı, onları kurtarmak için anne ve babaları da suya atladı. Ama askerler ne çocukların ne de anne babaların sudan çıkmalarına izin verdiler, hepsi boğuldu…”
ABD’nin Kızılderili filmleri anlatmıyor bunu. Anlatması da imkânsız. Ancak kimi vicdanlı yazarlar az da olsa çıkıyor ve tarihi gerçekleri paylaşıyor.
İşte Batı’nın öteki yüzü. Ve bir Hollanda gerçeği..
Nasıl?
İyi mi?
Aslına bakarsanız vahşet her zaman Batı’nın öteki yüzüdür. Tarih boyunca bu böyledir.
Yaz yaz bitmez.
Mesela Afrika’nın yağma edilmesi başlı başına bir vahşettir.
Hele kölelik.
Köle olmak istemeyen kadın ve erkeklerin zorla toplanışı sırasında elleri ve ayaklarının birbirine bağlanışı, gemi yolculuklarında pisliğin içinde havasızlıktan çoğunun ölümü…
İçine atıldıkları mengeneler..
Hepsi insanlığın hem ayıbı ve hem de en büyük trajedisidir.
Biliyor musunuz?
Afrika’nın uçsuz bucaksız topraklarında özgür olan insanlar, Avrupalıların gelmesiyle her şeylerini kayıp ettiler.
Çünkü köleleşmek demek, insan kılığında hayvanlaştırılmak demektir. Alınıp satılan mal haline gelmek ve beyaz adama koşulsuz itaat etmeye mecbur kalmak demektir.
Çünkü köleleşmek demek, alınıp satılan mal haline gelmek demektir.
Yurttaş olamamak, hiçbir insan hakkına sahip olmamak demektir.
Biliyor musunuz?
Sayıları milyonları bulan onurlu Afrika insanı köle olmamak için topluca intihar etmiştir.
Dolayısı ile Batı’nın sosyal tarihi, aslında acımasızlığın tarihidir.
Ne zamana kadar?
Büyük ihtilale kadar.
Sonrasında da var. Ama öncekiler kadar değil.
Özellikle bilimsel gelişmeler ve sanayileşme, Batı’nın köleci sistemini ortadan kaldırmasaydı, halen daha Avrupa sokaklarında efendiler ile peşinden koşan köleleriyle karşılaşacaktık.
Bilmenizi isterim: Hollandalılar, sadece Amerikan yerlilerine kötü muamele yapmadılar. Aynı zamanda Afrika’nın kanını, iliğini emdiler. Çaldıkları, sömürdükleri altın ve gümüşlerle bugünkü zengin Hollanda’yı kurdular ve geliştirdiler.
Şimdi bugünlerde kalkmış aynı adamların bilmem kaçıncı kuşak torunları 1915 olaylarını bahane ederek Türkiye’yi Ermeni katliamı yapmakla suçluyor. Güya medeni Avrupa’nın (!) bir yüzü olmuş ve sözüm ona bize insanlık dersi veriyor. Türkleri arkadan vuran Ermenileri topluca göçe tabi tuttuğumuz sırada yolda çeşitli nedenlerle birkaç kişi öldü diye tarihi olayları saptırmağa çabalıyor.
Asılında katliamın nasıl yapıldığını çok iyi biliyorlar.. David de Vries’in; “Annelerinin göğüslerinden çekilip alınan bebekler anne babalarının gözleri önünde kılıçla parçalanıyor ve bebeklerin parçaları ateşe atılıyordu..” diye anlattığı biçimde yapılır. Toplu göçle değil..