AKP hükümetinin şeker fabrikalarını özelleştirme çalışmaları gündemdeki yerini koruyor. Kamuoyunun ve muhafalet partilerinin tepkileri her geçen gün büyürken, konunun uzmanı kişilerden de çarpıcı değerlendirmeler geliyor.
Tarım uzmanı İrfan Donat, Bloomberght’te yayınladığı analizinde, şeker fabrikalarının önemine dikkat çekti.
İşte Donat’ın o yazısı:
Türkiye Şeker Fabrikaları’nın özelleştirilme kararı, 2018-2020 yıllarını kapsayan “Orta Vadeli Program”da (OVP) geçen yıl tekrar gündeme alınmıştı.
Maliye Bakanı Naci Ağbal, 2019 ve 2020 yılları için 10’ar milyar liralık özelleştirme hedeflediklerini vurgularken, TürkŞeker’e bağlı fabrikaların öncelikler arasında olduğunu açıklamıştı.
Bakan Ağbal’ın dediği gibi de oldu.
Süreç başladı…
Türkşeker’e ait 14 fabrikanın özelleştirme ihale ilanı yayımlandı.
Bor, Çorum, Kırşehir, Yozgat Şeker Fabrikası’nın özelleştirme ihalesi için son teklif verme tarihi 4 Nisan 2018 olarak belirlenirken, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Turhal Şeker Fabrikasıiçin söz konusu tarih 11 Nisan 2018 olarak açıklandı.
Afyon, Alpullu, Burdur, Elbistan ve Muş Şeker Fabrikası içinse son teklif verme tarihi 18 Nisan 2018.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var.
Türkşeker’in özelleştirilmesi “herhangi bir özelleştirme” değil.
Şeker, başlı başına stratejik bir ürün ve birçok sektör açısından kritik önemde.
O yüzden konuya sadece tek ve dar bir açıdan bakmak eksik ve yanlış olur.
Bugün Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. pancardan şeker üreten ve sektörde yaklaşık pazarın yarısına sahip bir kuruluş konumunda.
Üretim büyüklüğü bakımından dünyanın ilk 15 büyük şeker şirketi arasında 14’üncü sırada yer alan Türkşeker’in özelleştirilme kararı sektördeki birçok dengeyi ciddi şekilde değiştirebilir.
Dünya genelinde kamış ve pancardan şeker üreten ülkeler arasında 12’nci sırada yer alan Türkiye, dünya şeker pancarı üretiminde yüzde 7’lik pay ile Rusya, Fransa, ABD ve Almanya’nın ardından 5’inci sırada bulunuyor.
KAMUOYUNUN KAYGILARI NELER?
Kamuoyunun en büyük kaygılarından bir tanesi şeker fabrikalarının özelleştirildikten sonraki süreçte kapatılma ya da devre dışı bırakılma ihtimali.
Devre dışı olasılığının ardından pazarda payının artma ihtimali olan ve insan sağlığı açısından kaygı yaratan nişasta bazlı şeker üretimi ise zincirin diğer bir endişe halkası.
Son 7 yılda iki kez iptal edilen şeker fabrikalarının özelleştirme sürecine baktığımızda kamuoyunun bu konudaki kaygıları haksız da değil.
Bu endişelere yönelik verilen en somut örneklerden bir tanesi de Tokat Sigara Fabrikası’nda yaşanan süreç.
Özelleştirildikten 1yıl sonra kapatılan Tokat Sigara Fabrikası için de 5 yıl çalıştırılma şartı konduğu ancak fabrikanın 1 yıl zor dayandığı hatırlatılıyor.
“14 şeker fabrikası özelleştirildikten sonra ‘5 yıl üretim yapacak’ diye madde olsa bile 6’ncı yılda özel sektör ‘zarar ediyorum ve artık şeker üretemiyorum’ derse sonraki süreç nasıl gelişecek?
Umarız şeker pancarı üreticisinin sonu tütün üreticilerinin sonuna benzemez.
Türkşeker’in özelleştirme sürecinin en büyük motivasyonu fabrikaların zarar etmesine yönelik.
Peki kooperatif çatısı altında çok başarılı şekilde işleyen ve örnek modeller arasında gösterilen şeker fabrikaları varken Türkşeker’in neden ve nasıl zarar ettiğini sorgulamamız gerekmiyor mu?
Türkşeker, uzun bir dönemdir (2000’den bu yana) özelleştirme kapsam ve programında olması sebebiyle rekabet gücü ve verimlilik açısından yurtiçi ve yurtdışındaki rakiplerinin gerisinde kaldı.
2000 yılından bu yana sürdürülebilir bir yapı oluşturmak adına yenileme, modernizasyon, otomasyon ve entegre yatırımları yapılmadı.
Fabrikaların rehabilite edilmemesi sonucu oluşan maliyet ve fiyat yapısını düzeltmenin tek yolu özelleştirme mi?
‘Yerli’ ve ‘milli’ kavramlarının bu kadar öne çıktığı bir dönemde pancar şekeri sanayinde “yeniden yapılanma” atılımı “yerli ve milli bir hamle” olmaz mı?
Türkşeker’e ait fabrikaların teknolojik altyapı bakımından güçlendirilmesi, yönetim modeli açısından rehabilite edilmesi, yeni bir model ile mali kaynak yaratılması mümkün değil mi?
Bu fabrikalar, tam kapasite ile çalışacak şekilde yeniden yapılandırılarak ürün, yan ürün ve hatta atıkların değerlendirilmesi sonucu rekabet gücü yüksek entegre tesislere dönüştürülemez mi?
EBK VE SEK ÖRNEKLERİ HALA HAFIZALARDA
Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), yem sanayi işletmeleri gibi kurumlarda gerçekleştirilen özelleştirmelere sonucu et, süt, yem piyasasında arz-talep tarafındaki dengesizlik ve fiyatlardaki oynaklık herkesin malumu. Hatta bu dengenin bozulması sonucu bu alandaki ithalat politikamız yeni normalimiz haline dönüşmüş durumda.
Ve konunun bir diğer boyutu da bundan sonraki süreçte şeker üretimine dayalı olarak tüketime yönelik yaşanabilecek olası değişim.
Daha açık bir ifadeyle özelleştirme gerçekleştiği takdirde Türkiye’nin orta ve uzun vadede şeker ihtiyacının karşılanmasında pancar mı ön planda olacak yoksa mısır şurubu mu?
Tüketicilerin nişasta bazlı şekere ilişkin kaygıları göz ardı edilemez.
DÜNYADAKİ ŞEKER FABRİKALARIN YÖNETİM MODELLERİ
Dünyadaki şeker fabrikalarının yönetim şekillerine baktığımızda kişinin değil, üretici ve çalışanların içinde yer aldığı yönetim modelleri dikkat çekiyor.
Özellikle ABD ve Avrupa Birliği’ndeki şirketlerin önemli bir bölümü çiftçilerin ve çalışanlarının içerisinde yer aldığı kooperatif tabanlı yönetim modellerine sahip.
Her devletin bir tarım politikası var ama şeker sektörü hem stratejik bir alan olması hem de kendine özgü üretim yapısı gereği ayrı bir konumda tutuluyor.
O yüzden Türkiye’de de şeker fabrikalarının yönetim şekli dünyadaki başarılı modellere benzer bir yapıda ülke gerçeklerini de göz önüne alarak yeniden düzenlenemez mi? Şeker fabrikaları için yeniden bir yapılanma stratejisi geliştirilemez mi?
Türkşeker’in özelleştirilmesine yönelik karar birçok kesimi ve alanı çok yakından ilgilendiriyor.
Zira pancar ve şeker üretimi, katma değer yaratma oranı yüksek, istihdam sağlayan bir alan olmasının yanında diğer tarım ürünleri ve hayvancılığın gelişmesinde de önemli bir role sahip.
Genel çerçeveden bakıldığından konu, gıda güvencesi, gıda güvenliği, çiftçi geliri (Yılda yaklaşık 250 bin aile şeker pancarı tarımı ile uğraşıyor), istihdam (fabrikalarda 25 bin kişiye istihdam sağlanıyor), sürdürülebilir tarım politikaları ve pancarden elde edilen şeker sanayi açısından birçok başlığa sahip.
Daha açık bir ifadeyle dünyada şeker politikaları sadece şeker üretmek üzere kurgulanmış politikalar değil, aynı zamanda sosyo-ekonomik hayatın gelişmesine katkıda bulunan ve insan sağlığını yakından ilgilendiren bir politika yaklaşımını barındırıyor.
Türkiye’de 3 milyar dolarlık katma değer yaratan böyle bir sektörün geleceği aslında çiftçisinden işçisine, yan sektörlerdeki çalışanlardan tüketicisine kadar 80 milyonu yakından ilgilendiriyor.
Son söz…
Maliye Bakanı Naci Ağbal, 20 Eylül 2016’da yaptığı açıklamada “Şeker sektörünün özelleştirilmesi, özelleştirme programında olan birçok şirketin özelleştirilmesinden çok farklı. Benim kanaatim bu… Yani TÜPRAŞ’ı özelleştirebilirsiniz, orada bir şirket var. Mega bir üretim fabrika ortamı var. Onun altında tarım üreticisi yok. Türk Telekom’u özelleştirebilirsiniz ama iş, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine geldi mi bu konuyu 40 kere düşünmemiz lazım” diyerek meselenin ne kadar hassas olduğuna vurgu yapmıştı.
Geçen bu süre zarfında Türkşeker’in özelleştirilmesi gerçekten 40 kere düşünüldü mü?
yeniçağ