Hileyle, mühürsüz oylarla iktidara gelebileceklerini düşünmüyorum diyen Erdoğan Toprak, “Hakeme rağmen bu maçı alacağız” dedi.
Türkiye’de gündem her gün farklı bir yönde değiştirilse de, değişmeyen bir gündem olarak önümüzde bir 2019 gerçeği var. Yaratılan tüm gündemler, atılan tüm siyasi adımlar aslında 2019 seçimlerine ayarlı. Erken seçim tartışmaları devam ederken, ülkenin kaderini belirleyecek olan yüzde 50+1 denklemi nasıl oluşacak, Türkiye 2019’dan sonra yola başkanlıkla mı yoksa parlamenter demokrasi ile mi devam edecek, bu süreçte ‘Cumhur ittifakı’ adı verilen AKP-MHP ittifakına karşı blokta en büyük kütleyi oluşturan CHP ne gibi adımlar atacak. Bu soruların yanıtları için CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Danışmanı Erdoğan Toprak ile görüştük.
CHP’nin 2019’da da 7 Haziran ve 1 Kasım’da olduğu gibi toplumun ekonomik sorunlarına yanıt üreten bir program ile meydanlara çıkacağının işaretini veren Toprak, “Hileyle, mühürsüz oylarla iktidara gelmek isteyebilirsiniz ama tencere kaynamazsa orada kalamazsınız. Hileyle, mühürsüz oylarla da iktidara gelebileceklerini düşünmüyorum. Hakeme rağmen biz bu maçı alacağız’ diyor.
İşte Erdoğan Toprak’ın CHP’nin seçim hazırlıkları ve 2019 senaryoları hakkında sorularımıza verdiği yanıtlar:
-Seçim yasasındaki son değişikliklerden sonra, 2019’da Türkiye’de güvenli bir seçim yapılabileceğini düşünüyor musunuz?
Hükümetin seçim yasaları ile bu kadar oynaması ve tartışmaya açık alan bırakmasından, seçimlerde bir bit yeniği olacağını görüyorum. Bu aslında parmak boyasının kaldırılması ile başladı. AKP iktidarı önce parmak boyasını kaldırdı, ardından mühürsüz oyları geçerli saydı. Şimdi de sandık başlarına kendi memurlarını koymak ve sandıkların başına emniyet mensuplarını taşıyarak orada fiili bir yaptırım noktasına doğru adım atıyor. Bunları peş peşe sıraladığımızda önümüzdeki seçimlerin sıkıntılı geçeceğini görüyoruz. Kimse kimseyi aldatmasın. Böyle sıkıntılı bir süreç var. Ama Türkiye kolay kurulmadı ve Türkiye’nin kolay kolay da Atatürk’ün bize emanet ettiği bu parlamenter demokrasiyi ve cumhuriyeti vermek gibi bir niyeti olmamalı.
-Bunun için CHP olarak nasıl önlemler alacaksınız?
Türkiye’de 175 bine yakın sandık kuruluyor. Biz 1 milyon 200 bin üyesi olan bir partiyiz. 1 milyon 200 bin üyeyle biz bu sandık güvenliğini sağlayacağız. Hiç kimse merak etmesin. Bunu sağlamak da zorundayız zaten. Ama buna ilaveten bizim gibi düşünen çok büyük bir blok var. Bu bloğun içinde başka partiler var, sivil toplum kuruluşları var. Bizim bu bloğu oluşturarak bunun karşısında durmamız lazım. Sivil toplum kuruluşlarını bu sürece katmamız lazım. STK’lerin büyük bir kısmı buna hazır. Diğer yandan partiler var. Bizim dışımızda İYİ Parti, HDP, Saadet Partisi, Demokrat Parti, ÖDP gibi partiler var. Bizim 16 Nisan referandumunu gözden kaçırmamamız lazım. 16 Nisan’da biz, yüzde 50’nin üzerinde bir yapının bu yeni gelecek anti-demokratik sisteme karşı olduğunu gördük. Ama saat 15:00’te Yüksek Seçim Kuırulu (YSK) mühürsüz oy pusulalarını haksız ve geçersiz olarak kabul etti. Bu sefer biz yüzde 60’ları hedeflemeliyiz.
-Yüzde 60 alabilir misiniz?
Evet yüzde 60 alabiliriz. Çünkü bizim içinde bulunduğumuz blokta bu ülkenin Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkesi, Arabı, milliyetçisi, muhafazakarı, komünisti, Alevisi, Sünnisi var. Toplumun bütün kesimlerinden büyük bir oranı bir kere bu işin karşısında. Diğer tarafta kimler var? Diğer tarafta bir miktar muhafazkar, bir miktar da milliyetçi var. O blokta bu toplumun bir çok rengi yok. Solcusu yok, Kürdü yok, Alevisi yok. Onlar aslında dar bir alana sıkışmış. Biz ise bunu iyi organize edebilirsek Türkiye seçmen kitlesinin yüzde 70- 80’ini rahatlıkla kucaklayabilecek bir yapıyız. Karşı taraf ise oy alabilirliği açısından maksimum yüzde 30-40 civarındadır. Yani bizim oy alabilirliğimiz çok yüksek. 16 Nisan’da ilk kez komünistlerle milliyetçiler, Kürtlerle Türk milliyetçileri aynı yere oy verdi ‘Hayır’ bloku içinde. Neden? Çünkü üstteki yapıyı doğru tutamazsak aşağıda herkesin, yaşam tarzından özgürlüklerine dokunacağını bildikleri için bir çatı altında toplandılar.
-İşte kuşkular da tam bu noktada. Toplumun büyük bir kesiminde ’16 Nisan’da biz sandıktan ‘Hayır’ çıkardık ama açıklanan sonuç ‘Evet’ oldu’ düşüncesi hakim. 2019’da bunun tekrar etmemesi için ne yapacaksınız?
Biraz önce de söylediğim gibi biz 1 milyon 200 bin üyemiz ve tüm teşkilatlarımızla bu sürecin içinde olacağız. Ancak seçim güvenliği konusunda kaygı duyan sadece biz değiliz. Başka partiler de, toplumun farklı kesimleri de var. Bizim tüm bu güçleri örgütlememiz gerekiyor. Bunların temelinde de Sivil Toplum Kuruluşları var. STK’lerle, diğer partilerle iyi ilişkiler kurmalıyız. Toplumda bu konuda kim muzdaripse, onu içimize almalıyız. Burada büyük abilik yaparak değil. Ama CHP’nin geçmişinden gelen köklü yapısı, siyasi deneyimi, birikimi ve oy potansiyeli ile bu işte ana omurgada yol göstericiliği yapabilir.
“HAKEME RAĞMEN BU MAÇI ALACAĞIZ”
-Boykot çağrıları var. Bu tartışmalar için ne diyorsunuz?
Boykot yenilgiyi baştan kabul etmektir. ‘Ben bu oyunda yokum’ demektir. Yüze 60 rahatlıkla alabileceğimiz bir seçimi neden boykot edelim. Kaldı ki boykotun uluslararası bir meşruiyetinin olup olmayacağının da garantisi yok. ‘Toplumun yüzde 50’si sandığa gitmediği zaman çıkan sonuç meşru değildir’ dediğinizde, Avrupa’da ve ABD’de seçimlere katılım oranı zaten yüzde 50 ve bunun altında. Bu durumda boykot çağrıları iyi niyetle yapılsa bile iktidarın değirmenine su taşır..
-Toplumun bir bölümünde ‘Bu iktidar sandıkla geldi ama sandıkla gitmez’ kanaati var. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
Hayır. Ben bunu aklıma bile getirmek istemiyorum. Biz yerel seçimlerde AKP’nin elinden bir çok belediyeyi aldık ve şu anda yönetiyoruz. Sandıkta yenildiği anda koltuğu devretmek zorunda.
-Aslında sandığa giren oyla sandıktan çıkan oy arasında fark olduğu inancı ve YSK’nin son referandumda aldığı mühürsüz oyların geçerli sayılması kararı da boykot çağrılarına haklılık payı vermiyor mu?
azı maçlarda hakemler taraf tutabilir. Hakemi de yeneceksiniz. Biz hakeme rağmen bu maçı alacağız.
– İşler çığrından çıkarsa, tribünler sahaya iner mi? Sandıkla iktidarın değişmeyeceği inancı toplumda kabul görürse sonuçları ne olur?
Ben bugünden bunu söylemeyi doğru bulmam. Hepimiz sağduyu ile hareket etmeliyiz. ‘Doğmamış çocuğa don biçilmez’ diye Anadolu’da çok güzel bir söz vardır. Önümüzde seçimlere bir sene kaldı. Biz bu bir senede bu yapıyı nasıl kurarız ve bu seçimlere nasıl hazırlayarak ülkeyi bu tehlikeye karşı nasıl uyarırız. Biz buna bakarız. Birinci görevimiz budur.
Toplumu umutsuzluğa sevk edecek tartışmalardan kaçınmak gerekir. Toplum kendi davasına sahip çıkıyor. 16 Nisan’da yüzde 50’nin üzerinde ‘Hayır’ oyu verdi. Demek ki toplumda bir hazırlık var.
Biz bunu daha iyi anlatırsak yüzde 60’lara çıkar mıyız? Çıkarız. Sandıktan çıktıktan sonraki süreci o zaman konuşuruz. Bugünden konuşmayı doğru bulmam, yanlış olur. Bu toplumda iktidar sandığa rağmen el değiştirmiyorsa o zaman farklı bir şey var demektir ve onun mücadele yöntemleri o zaman konuşulur.
“İKTİDAR TORBA YASALARLA BİR ERKEN SEÇİME HAZIRLANIYOR”
– Erken seçim bekliyor musunuz?
Ben yerel seçimlerin erken olacağına ihtimal vermiyorum. Ama genel seçimin erken olma olasılığı var. Sonbaharda bir erken seçim olabilir. Bunu gözardı etmemek lazım. Şu anda Torba Yasalarla, habire yapılan keyfi uygulamalarda seçim hazırlıklarının sinyalini alıyoruz. Hükümet ‘seçim hazırlığı yapmıyoruz’ diyor ama, biz ana muhalefet partisi olarak her zaman seçime hazır olmalıyız. Zaten CHP olarak seçimlere hazırlığımızı aylar öncesinde başlattık.
-AKP ile MHP arasında yerel seçimlerde ‘gönüllü ittifak’ olacağı basına yansıdı. Yerel seçimlerde ‘Hayır’ bloku içinde de böyle bir ittifak olacak mı, bu yönde bir çalışma var mı?
Bazen sizin dışınızda vatandaş bile böyle bir ittifakı oluşturabiliyor. Ben bunu 2014 yerel seçimlerinde belli illerde gördüm. Bizim inisiyatifimiz dışında, vatandaş inisiyatif alıyor. AKP-MHP bloğu karşısında vatandaş böyle bir inisiyatif alabilir. Bazı yerlerde oy oranı en yüksek olan CHP’ye yönelik bir teveccüh olacağını bekliyorum.
-Tabanda ittifak olur diyorsunuz…
Tabii. Tabanda, halk nezdinde bir ittifak olacağını görüyorum. Bu zaten genelde yerel seçimlerde olur ve tabandaki fısıltı gazetesi ile olur. Bu geçtiğimiz yerel seçimlerde Ankara’da, İstanbul’da olmuştur. Bunlar normaldir ve seçmen davranışlarında bu tip şeyler vardır. Seçmenin birinci önceliği bu ülkedeki rejim sorunudur. O tehlikeyi görüyor ve refleks oluşturuyor. Bazen de adayın seçmen üzerinde bir etkisi oluyor. Bu da normal. Ama bizim kurumsal olarak bir ittifak girişimimiz yok. Böyle bir şey olacaksa da yetkili kurullar karar verir. Bugünden karar veremeyiz. Çünkü seçime daha 1 yıl var.
“BÜYÜKŞEHİR ADAYLARI SON 60 GÜNE BIRAKILMAMALI”
– Erdoğan sık sık kendi teşkilatına ‘2019’daki yerel seçimler genel seçimin kaderini belirleyecek’ diyor. CHP’nin daha önceki seçimlerde aday açıklamada geç kaldığı gibi bir eleştir vardı. Bu noktada önümüzdeki yerel seçim için büyükşehir adayların açıklanacağı takvim veya isimler üzerinde vartılan bir mutabakat var mı?
Şu anda böyle bir takvim yok. Bazen adayları çok erken açıkladığınızda, o adayların haksız eleştirilerle yıpratılması mümkün olabiliyor. Bunu rakip partiler yaptığı gibi, adaylık beklentisi içinde olup da aday olamayan kırgınlar da yapabiliyor. Ama ben büyükşehir adaylarının açıklanmasının son 60 günlük takvime sıkıştırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü büyük şehirlerin adayını seçime 60 gün kala açıkladığınız zaman, adayların iki aylık sürede projelerini hazırlamaları ve kamuoyu ile paylaşıp kabul ettirmeleri zor. Ama ben Sayın Kılıçdaroğlu’nun bünyesinde yerel seçimlerle ilgili ‘Sosyal Demokrat Belediyecilik’ ve öncelikleri ile ilgili bir çalışma başlatıldığını biliyorum. Aylar öncesinden başlayan çalışmalar var ve CHP’nin sosyal belediyecilik konusundaki önceliklerini şimdiden belirliyorlar. Kim aday olursa olsun, bu çalışmalar o adaylara verilecek ve onlar da bu öncelikleri anlatacaklar halka. Bu hazır projelere rağmen adayların daha önceden belirlenmesinde, kırgınlıklar varsa onların da giderilmesinde fayda olacağını düşünüyorum. Ve sanıyorum bu kez daha farklı bir yol haritası çizilecektir. 16 Nisan bize şunu gösterdi. Doğru hareket edersek ve o birlikteliği doğru kurarsak, bir çok büyükşehiri alabileceğiz. Böyle bir imkan var elimizde.
“DOĞAN MEDYA’NIN SATIŞI EN ÇOK İKTİDARA ZARAR VERİR”
-Doğan Medya’nın satışı Türk demokrasisi için ne anlama geliyor?
Başta söyleyelim bu bir ticari karar. Ama ticari bir karar diye geçiştirelemeyecek kadar da önemli bir karar. 40 yılını medyaya vermiş bir kişi, her şeyiyle bırakıp medyadan çıkıyor. Bunun altında neyin olduğunu, kapalı kapılar altında neler dödü, hangi cezalar devreye girdi, nasıl köşeye sıkıştırıldı bunları tarih açıklayacak. Bizim bugünden bilmemiz mümkün değil. Üzücü bir karar. Bugün medyanın yüzde 90-95’i iktidarın kontrolüne geçti. Ama bu iktidar için hayırlı olmayacak. Muhalefetler ve medya aslında iktidarların emniyet subabıdır. Çünkü onlar eksiği ve yanlışı söyleyerek iktidarın doğru yönde hareket etmesi için yol haritaları sunarlar. Bugün öyle bir noktaya geldi ki AKP iktidarı, kimse yanlışa ‘yanlış’ diyemiyor. Yanlışa yanlış diyemeyen bir medya yapısı da oluşturuyorlar. Tamamen ‘Padişahım çok yaşa’ noktasına geldiler. Hatayı söyleyemedikleri için de yaptıkları hataların farkına varmadan uçurumdan aşağı gidebilir bu iktidar.
-Peki bu satış Türkiye’deki medya düzenini nasıl etkileyecek?
Birçok medya kuruluşuna el kondu ve adı ‘Havuz’ olan bir yapıya devredildi. Bu şekilde el değiştiren gazetelere bakın, tirajları nerelere geldi. Örneğin Akşam gazetesinin eski tirajlarına bir de bugünkü tirajına bakın. Havuza alınan gazetelerin hepsi dibe vurdu. Türkiye’nin en büyük ve köklü gazetelerinden birinin de bu yapıya geçmesi acı verici. Bunun iktidara çok büyük zararı olur, faydası olmaz.
-Bu satış konusunda Rekabet Kurumu’nun devreye girmesi gerektiği yönünde çağrılar var. Böyle bir adım gelebilir mi?
Rekabet Kurumu görevini yapsa olabilir. Ama bugün hangi kurum görevini yapıyor ki? Yargının bile görevini yapmadığı bir durumda ben Rekabet Kurumu’ndan böyle bir adım beklemiyorum. Kaldı ki gereğini yaparsa Rekabet Kurumu başkanını bir günde kapının önüne koyarlar. Kanunlar eskiden herkese eşit biçimde uygulanırdı. AKP döneminde ise kişiye göre, niyete gör, baştaki kişinin isteğine göre uygulanıyor. Nazi Almanyasında yargıçların karar verirken ‘Acaba Führer bu durumda nasıl karar verirdi’ diyerek kararlar vermesi gibi bir durum var bugün Türkiye’de de. O yüzden de Rekabet Kurumu’ndan böyle bir adım beklemiyorum.
“TÜRKİYE’NİN TÜM KAYNAKLARI 15 YILDIR BETONA GÖMÜLDÜ”
-Ekonomiye gelecek olursak. Ülkenin yüksek dış açığı, artan döviz ihtiyacı, çift haneli enflasyon ve işsizlik oranları ortada. Bunun üzerine Torba Yasalarla bir seçim ekonomisi uygulandığını söylüyorsunuz. Bu durumda 2018 ekonomi açısından nasıl geçecek?
Türkiye’yi 2018’de de, 2019’da da ve ondan sonraki yıllarda da çok zor bir dönemin beklediğini söyleyebilirim. Türkiye üretim ekonomisinden tüketim ekonomisine döndü. Tüketim ekonomisine dönünce de sanayi yatırımlarından koptu. Yüksek teknolojili sanayi yatırımları yok denecek kadar azaldı. Siz yüksek teknoloji ihracatı yapmazsanız, KOBİ’lere dayalı sanayi ile uluslarası rekabet yapamazsınız.
Türkiye haksız bir şekilde konut sektörüne, betona aşırı yüklendi. İnşaat yatırımları iktidarların seçimlere yakın kullandığı, istihdam yaratan, piyasada suni ve hızlı bir canlanma yaratan bir yatırım türüdür. Ama bu iktidar 15 yıldır, bu ülkenin sermayesini betona gömüyor. Türkiye ekonomisi betona giden kaynaklardan dolayı sanayiden parasını çekti. Sanayi sektörü de bu ihtiyacını yurt dışından karşılamak zorunda kaldı. Bugün bünye zayıf olduğu için yurt dışından yüzde 18 ile borçlanan bir sanayi sektörü var. Yüzde 18 faizle borçlanan sanayinin dünyayla rekabet etmesi mümkün değil. Dolar bazında yüzde 7.5-8’lerle borçlanıyor. Büyük sanayi kuruluşları yüzde 1’lik karlarla rekabet yaparken, siz yüzde 8 eksi bakiye ile yola çıkıyorsunuz.
Bu olayın finansal boyutu. Bir başka boyutta, bü ülkeye eskiden 22 milyar dolarlara varan bir yabancı sermaye girişi vardı. Bunun yarısı artık gelmiyor.
-Neden gelmiyor peki?
Çünkü yabancı sermaye burada artık kendini güvende görmüyor. Ortada bir hukuk devleti yok. Malına el konulup konılmayacağı, tutuklanıp tutuklanmayacağı belli değil. Kurumlar kendisinin inisiyatifi dışında başkalarının müdahaleleri ile iş yapıyorlar. Yerli sermaye bile hızla yurt dışına kaçarken, yabancı sermaye buraya nasıl gelsin? Bu durumda nasıl vergi toplayacaksınız, işsizliği nasıl azaltacaksınız. Bunlar mümkün değil. Hukuk devletinin gereğini yapacaksınız. Hukuk temeldir. Sonra diğerleri peşinden gelir. Bu kadar aşırı partizancılığın olduğu bir dönemde Türkiye’nin işi zor. Türkiye bunu aşacak güçte, bunu aşabilir. Ama bu yönetim anlayışı ve bu kafa yapısı ile bu zor dönemi aşamaz.
“BORÇLANMA FAİZİNİ YARI YARIYA DÜŞÜRÜRÜZ”
Türkiye aslında çok avantajlı bir konumda. 2.5 saatlik uçuş mesafesi içinde trilyonlarca dolarlık bir ihracat imkanı var. Ama hükümet ülkeyi dünyada tartışmalı hale getirdi. Hukukun, medya özgürlüğünün olmadığı, mülkiyet hakkının açıkça ihlal edildiği bir yapı oluşturuldu. Bu yüzden Türkiye’yi zor bir dönem bekliyor.
-CHP bu zor dönemden hasarsız biçimde geçirebilecek mi ülkeyi?
Şunu açıkça söyleyeyim. CHP iktidarında yüzde 18 olan borçlanma fazini çok hızlı biçimde yarı yarıya düşürürüz. Bir tek ‘hukuk devleti’ güvencesi ile bu oranı yüzde 50 aşağı indirebiliriz. IMF’ye bile ihtiyaç olmadan.
-Ama ‘IMF’nin 23 milyar dolar borcunu ödedik, dünya bizi kıskanıyor’ diyor iktidar.
Biz IMF’yi galiba halka yanlış anlattık. Aslında IMF şudur; Uluslararası Para Fonu derki, “Şu ülke ekonomisi doğru yoldadır, bu ülkeye rahatlıkla kredi verebilirsiniz” IMF doğrudan bir borç veren kurum değildir. IMF’yi zaten devletler çağırır. Uyguylanan ekonomi programı hakkında IMF’den rapor istenir. Ve siz iyi bir rapor almışsanız, o raporla gider uluslararası piyasalarda daha ucuz faizle borçlanırsınız.
-IMF gidince dış borç ve faiz belası bitmedi mi yani?
AKP, ’23 milyar verdik IMF’den kurtulduk’ diyerek milleti kandırdı.IMF senin ucuz borçlanabilmen için bir araç. O ödenen 23 milyar dolar, düşük faizle yapılan bir borçlanmaydı. Şimdi daha yüksek bir borcu, daha yüksek bir faizle alıyor ülke. Kamu borcu 120 milyardan iki katına çıkmış.
– CHP 2019’da yine 7 Haziran’da olduğu gibi ekonomiyi öncelik alan bir programla çıkacak mı meydanlara? ‘Olmazı’ değil oluru söyleyen bir CHP programı hazırlanıyor mu yine?
Aslında 7 Haziran seçimleridne CHP çok başarılı bir kampanya yaptı. Taşeron işçiler kadroya alınmışsa bu CHP sayesindedir. Asgari ücret bugün -yetersiz olsa da- aşamalı olarak 1.600 liraya çıkmışsa, emekliye iki maaş ikramiye veriliyorsa bu CHP’nin sayesindedir.
“TENCERE KAYNAMIYOR ARTIK, TEHLİKE YAKINDA”
-Ama ‘bunlar yapılamaz’ diyordu iktidar?
Demek yapılabiliyormuş. Biz bunun hesabını kitabını yaptık. Önümüzdeki seçimlere bunlardan da daha güçlü projelerle çıkacağız. Biz, bu büyük ekonominin getirisinin halka yansımasını istiyoruz. Dünyada en büyük sorun gelir dağılımındaki adaletsizlik. Dünya yeni yüzyılda bunu tartışıyor. Gelirin yüzde 80’ini nüfusun yüzde 1’i alıyor. Bu sürdürülebilir değil. Bunu artık sermaye tartışıyor. Yüzde 80’i alan yüzde 1 bile bunu tartışıyor artık. ‘Tüm servet bizim oldu ama geri kalanda benim ürettiğim, sattığım şeyi alacak para yok’ demek zorunda kaldı. Dünyanın en büyük sorunu bu. Çünkü gün gelecek ürettiği malı satamayacak. Satamadığı zaman baltayı kendi ayağına vuracak.
Bizim de Türkiye’de yaptığımız buydu. Biz ne dedik? Asgari ücret 1500 lira olabilir, emekliye iki maaş ikramiye olabilir. ‘Hayır nereden bulacaksınız, olmaz’ dediler. Hepsinin bütçeye maliyeti yüzde 2.90’dı. Yüzde 3 bile değildi. Milli Gelir’deki payı bunun da altında. Biz bunu yapabiliriz, yapacağız da. Kimsenin şüphesi olmasın.
Biz bu ülkeyi iyi yönetiriz. Türkiye çok büyük bir devlet ve bu coğrafya çok güçlü bir coğrafya. Türkiye’nin şanssızlığı bugüne kadar doğru dürüst yönetilememiş olması. Gücünün ve ekonomik yaptırımlarının farkında olmayan ve bunun için de kısa vadeli düşünülmüş, koltuk hırsı ile yönetilmiş bir Türkiye var. Oysa civar ülkelere bakın, hepsi Türkiye’ye muhtaç. Sanayimiz var, yer altı zenginliklerimiz var, insan gücümüz var. Biz bunu yapabiliriz.
İşsizlik çift rakamlı hanelerde. Üstelik Türkiye ekonomisi 28 çeyrek üst üste büyüme açıklarken de işsizlik azalmadı. İstihdam yaratmayan bir büyüme modeli var. CHP’nin bunu değiştirecek, milyonlarca işsize uımut olacak projeleri var mı?
Türkiye ekonomisinin şu anki büyüme modeli, borçlanarak savunma harcaması yaparak büyümek şeklinde. ‘3. Köprü, 3. Havalimanı, otoyollar gibi büyük projelere imza attık’ diyorlar. Bunlar Yap-İşlet-Devret modeli ile verildi. Peki doğru şekilde verildi mi? Hayır. Bir kere iş oldukça pahalı fiyata ihale ediliyor. İkincisi, ihaleyi alan firmalar bunun kredisini gidip uluslararası pazarlardan bulmuyor veya bulamıyor, Türkiye’deki kamu bankalarından kredi kullandırılıyor. Ziraat Bankası’nın köylüye, Halk Bankası’nın esnafa, Vakıfbank’ın ticaret erbabına kullandırabileceği krediler, Yap-İşlet-Devret projelerine boşaltılıyor. Bu durumda ekonomi zayıflıyor. Oysa bu ihaleleri alanlar uluslararası alanda kredi bulmalı. Türkiye’de esnafa, sanayiciye kredi olarak kullandırılacak krediler bu şekilde tüketilince, kasası boşalan bankalar gidip yurt dışından daha yüksek faizle sendikasyon kredisi bulmak zorunda kalıyor. Bugün yurt dışı borçlanma faizinin yüzde 18’lere çıkması, bu Yap-İşlet-Devret modeli ile yandaşların kayrılmasından dolayıdır. Ülkenin bütün sermayesini otoyollara yatırdınız. Otoyollar ölü yatırımlardır, istihdam yaratmaz. Yolla, köprüyle karın doyuramazsınız. Karın doyurmak için fabrika kurmanız lazım, bacayı tüttürmeniz, alın teri dökmeniz lazım. Bu şekilde ocaktaki tencere kaynar. Tencere kaynamazsa sorun var demektir. Hangi iktidar olursa olsun, tencereyi kaynatamazsanız sizi terletirler. İstediğiniz kadar seçimleri hileyle, hurdayla, mühürsüz oylarla almayı hesaplayın; tencereyi kaynatamadığınız zaman sizi orada oturtmazlar. Tencere kaynamama noktasına geldi. Tencere kaynamıyor artık, tehlike yakında. Tencereyi kaynatamadığınız zaman o ev kadını sizin yakanıza yapışır. Üç kişiyi alır bir yere tıkarsınız, dördüncüsü gelir peşine. Türkiye de artık ağır ağır ısınmaya başladı.
-Siz 2019’da bu biriken tepkiyi sandığa yansıtıp yüzde 60 alacağınızı söylüyorsunuz.
Evet, Bizim görevimiz bu. Bakın boykotu doğru bulmuyorum. Kolaycılıktır, havlu atmaktır. Söyleyeni bile kınıyorum. Bu bir oyun. Bu, milleti sandıktan soğutma oyunudur. Bunu söyleyen, bu ülkenin hayrına iş yapmıyor demektir. İyi o zaman, ‘oy vermiyorlar’ diye siyasi partileri de kapatalım. Bu ülke kolay mı kuruldu? Sivas, Amasya, Erzurum kongreleri boşuna mı yapıldı? Samsun’a boşuna mı çıkıldı. O zaman ‘dünya devletleri kaşımızda, ne gerek var mücadeleye’ dediler mi?
-‘Boykot bir siyasi mücadele seçeneği değildir’ bu dönemde diyorsunuz?
Hangi dönemde olmuş ki… Önemli olan rakibi yenmek. Boykot ‘Ben nasılsa yeniliyorum, sahaya çıkmıyorum’ demek gibi bir şey.
– O zaman spordan bir örnekle soracak olursak, 2019 için net bir skor tahmininiz var mı?
Bu maçı alacağız başka yolu yok.
cumhuriyet