Fatma Çelik / Yeniçağ
Türkiye olarak gündemimiz yoğun. Her gün siyasi, politik, ekonomik meseleleri tartışıp duruyoruz ama bu tartışmalarda en az yer verdiğimiz konu belki de en önemlisi: Ekoloji.
Hal böyle olunca “22 Mart Dünya Su Günü” ülkemizde hiç yankı bulamadan geçti gitti.
Oysa çevresel sorunlar, özellikle de “su kıtlığı” sorunlarımızın en büyüğü… Daha önce de yazdım. Doğal kaynaklar tükenince gücün de iktidarın da tartıştığımız hiçbir konunun da anlamı kalmayacak.
Bilen bilir, bilmeyenler için açıklayayım… BM 1992 yılında 22 Mart gününü “Dünya Su Günü” olarak kutlama kararı aldığından beri, bu gün, her yıl farklı bir tema üzerinden küresel çapta su kaynaklarının kullanımı nedeniyle yaşanan sıkıntıların, sosyal ve ekonomik kalkınmayı tehdit ettiğine dikkat çekiliyor.
Bu yıl için belirlenen tema: “Su için Doğa”…
Su, yaşam için temel madde olmasının yanı sıra, enerji ve gıda üretimi dahil bir çok ekonomik faaliyet için olmazsa olmaz önemde.
Bu öneminden dolayı da suyun korunması, doğru kullanılması, tüm insanların sağlıklı bir suya ulaşımı uluslararası sözleşmelerle korunan bir “hak“. Hak olması da, devletlerin ihtiyaca yönelik su politikaları oluşturmasını zorunlu hale getiriyor.
Su kaynakları hızla azalıyor!
Dörtte üçü sularla kaplı dünyamızda, bizim kullanımımıza uygun tatlı su miktarı oldukça sınırlı.
Şöyle ki, dünya haritasında gördüğümüz o mavi alanların yalnızca %2,5’i tatlı su.
Bununla birlikte, hızla artan nüfus ve küresel ısınma başta olmak üzere çeşitli nedenlerle her yıl su kaynaklarında azalma gözleniyor.
2018 Birleşmiş Milletler Dünya Su Geliştirme Raporu’na göre, 1900’den beri, dünya üzerindeki sulak alanların yaklaşık %70’i, çoğunlukla tarım ve alt yapı için boşaltılmış, doldurulmuş ve başka amaçlar için kullanılacak hale getirilmiş.
Ve şu an…
Dünyada yaklaşık 2,1 milyar insan, güvenli içme suyu hizmeti alamıyor.
Yaklaşık 1,9 milyar insan kıtlık bölgesinde yaşıyor. 2050 yılında bu sayının 3 milyara ulaşacağı öngörülüyor!
Yaklaşık 1,8 milyar insan herhangi bir arıtma işlemi görmemiş suyu, içme suyu olarak tüketiyor.
Dünyada atık suyun yüzde 80’i geri dönüştürülmeden, doğal su kaynaklarına yapacağı tahribat düşünülmeden ekosisteme geri bırakılıyor.
Türkiye’de ise…
“Su fakiri” olmamıza ramak kaldı!
‘Ülkedeki kişi başına düşen su miktarı’ kriteri esas alınarak ülkeler “su zengini” veya “su fakiri” olarak nitelendiriliyor. Biz, henüz ne zenginiz ne fakir… “Su kıtlığı” yaşayan bir ülkeyiz.
Devlet Su İşleri(DSİ) verilerine göre, Türkiye’de kişi başına yaklaşık 1519 metreküp su düşüyor. Bu sayı 1000 metreküpün altına düşerse su fakirliği çeken ülkelerden olacağız. Ve uzmanlar, TÜİK’in 2030 yılı için yaptığı 100 milyon nüfus tahmininden yola çıkarak, mevcut su miktarı ve tüketimi sabit kaldığı takdirde bu sayının 1120 metreküpe düşeceğini söylüyor.
Tarım da tehlikede!
Türkiye’de su kaynaklarının %72’si tarımda kullanılıyor. Su kaynaklarının azalması, haliyle, tarımı da olumsuz etkiliyor. Türkiye, Uluslararası Ekonomi Örgütü OECD’nin hazırladığı rapora göre, 2024-2050 dönemi içerisinde tarımda su riski taşıyacak ülkeler kategorisinde 9’uncu sırada.
Peki, ne yapılmalı?
Öncelikle arıtma tesislerinde mevcut durum değerlendirmesi yapılarak çalışmalara başlanmalıdır. Nitekim faal olarak çalışan 453 içme suyu arıtma tesisinin yalnızca 12’si ileri teknoloji kullanmaktadır.
Özellikle büyük şehirlerde büyük çoğunluk, damacana ve paket su kullanıyor. Belediyeler musluk sularının temiz olduğunu iddia ediyor etmesine ama halk sağlığından sorumlu kurumlar da dahil olmak üzere kamu kurumlarında paket su tercih ediliyor!
Büyük şehirlerde de musluk suyundan temiz su içilebilmesi sağlanmalı, damacana su tüketimi bu yolla azaltılmalı ve insan sağlığı için çok zararlı olan damacana ve paket sulara daha fazla denetim yapılmalıdır.
Ve tasarıda yer alan örtülü özelleştirme…
Halen komisyonda görüşülmekte olan DSİ Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı‘nın 8’inci maddesinde “Sulama tesisleri, DSİ tarafından hizmet alımı suretiyle veya işletme hakkı devri yoluyla özel hukuk tüzel kişilerine işlettirilebilir” denilmektedir. Bu uygulama ile tarımsal sulama ticari hale gelecek ve ileri vadede tarımın tekelleşmesine neden olacaktır.
Su konusu, hepimizin bugünleri ve geleceği için önemli bir konu. Bu sebeple, üzerinde uzmanlarca çalışılmış sürdürülebilir ve etkili devlet politikalarıyla, suyun herkesin kullanımına eşit olarak sunulması gözetilerek, doğaya saygılı bir yaklaşımla çözümlenmelidir.