Dün (7 Nisan 2018), İstanbul Boğazı’nda 225 metre boyundaki Malta bayraklı Vitaspirit adlı bir dökme yük gemisi, kuzeyden güneye (Karadeniz’den Marmara’ya) doğru geçiş yaparken, arıza nedeniyle Hekimbaşı Salih Efendi yalısına çarptı.
Kazada can kaybının olmaması sevindirici. Kazayı yapan gemide kılavuz kaptan da varmış ama bilinmeli ki nihai sorumluluk geminin kaptanındadır. Sosyal medyadan izlediğim kadarıyla, kazanın görüntü ve ses kayıtlarından arızanın makineden mi, dümenden mi kaynaklandığı, yoksa daha başka sorunlarında mı bu kazaya neden olduğu çok açık şekilde anlaşılmıyor. Deneyimlerime istinaden görebildiğim kadarı ile kazayı yapan geminin dar, akıntılı ve zor bir boğazdan geçmek için yeterli hazırlıkları yapmadığını görüyorum.
HER KAZANIN ALTINDA EŞEKLİK VARDIR
Yine de erken karar vermemek, uzman ekip tarafından yapılacak kaza incelemesinin sonucunu beklemek lazım. Ayrıca kayıtlardan anladığım; gemide bulunan kılavuz kaptanın kazanın boyutlarının daha da büyümesini engellediğidir.
Diğer bilinmesi gereken bir konu da; her kazanın altında mutlaka bir eşekliğin yattığıdır. Yani insan hatasının! Makine arızası da dümen arızası da olsa; bu böyledir! Ayrıca; her kazanın bir eşek, bir de masum tarafı vardır! Bu kazada masum taraf; yalı!
İHANET PROJESİ
Kazadan sonra, dün akşam merkez akım medyanın internet sitelerinden birisi; “Boğazdaki tanker kazası, Kanal İstanbul mega projesine olan ihtiyacın bir kez daha altını çizdi” diye yazmış. Bu başlığın amacı; Türkiye’yi gayri anayasal ve gayri hukuki olarak yöneten iktidar iradesine yalakalık yapmak ve onun İstanbul’a ve Türkiye’ye karşı ihanet projesi olan Kanal İstanbul’u parlatmak. Bu parlatışın arkasında; bilgi, bilim, birikim ve yaşadığımız toprakların ve bağrından çıktığımız milletin sesi olmak asla yok!
Seyrüsefer emniyeti yani İstanbul Boğazı’nda dünkü gibi olabilecek kazaların engellenmesi açısından Kanal İstanbul, asla ve kat’a alternatif olamaz. Niçin mi olmaz? Bilimsel açıdan bir bakalım!
GEÇMEK İÇİN ZIR CAHİL OLMAK LAZIM
İstanbul Boğazı 31 km uzunluğunda olup; en dar yeri 700 metre, en geniş yeri ise 4200 metredir. Şimdi soruyorum size; bu boğaz yerine ortalama olarak 150 metre genişliğinde, 25 metre derinliğinde olan Kanal İstanbul’dan geçer misiniz? “Geçerim” diyebilmek için zır cahil olmak lazım! Ben aynı zamanda denizciyim ve kaptanım. İstanbul Boğazı yerine Kanal İstanbul’dan geçmeye beni hiçbir güç ikna edemez. İsterlerse kanalın boyutlarını 5 misli arttırsınlar -ki ekonomik olarak mümkün değil- yine de fark etmez.
İstanbul Boğazı dururken,“tek adamlık” inisiyatifi ile “Ben yaptım, oldu!”diyerek, yapılacak bu kanaldan gemileri geçmeye zorlayamazsınız. Buna uluslararası deniz hukuku ve 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi engel. “Gerekirse Montrö’yü değiştiririz”deniyorsa, bu da mümkün değil. Diğer taraftan; mevcut şartlarda ve konjonktürde, Türkiye’nin çıkarlarını ve güvenliğini koruyacak Montrö’den daha iyi bir anlaşma yapamazsınız. Ayrıca; doğal bir boğaz dururken, yanına veya yakınına ona alternatif olarak yapılan dünyada tek bir kanal bile yok, biliyor musunuz?
MERKEZ AKIM MEDYA ÜLKEMİZ İÇİN TEHDİT
Hal böyle iken, merkez akım medya doğruları ve bilimsel gerçekleri değil, yalanları size vermeye ve kandırmaya çalışıyor. Doğan Grubu’na yapılan operasyon ve el koymayla birlikte, artık merkez akım medya ülkemizi felakete taşıdığını net olarak gördüğümüz iktidarın etkisinde değil, aynen emir ve komutasındadır.
Bu hali ile merkez akım medya; iktidar iradesinin ülkemiz üzerindeki rejim değişikliğine yönelik operasyonlarını gözden kaçırma, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine, hukuka ve adalete karşı işlediği suçları gizleme, yolsuzlukları hasıraltı etme ve Kanal İstanbul gibi rant projelerini topluma yutturmaişini yapmaktadır.
GELECEK HAFTA SONU İZMİR’DEYİM
Sonuç olarak merkez akım medyanın görevi; toplumsal uyuşturucuyu halka zerk ederek ülkemize yönelik tecavüzün gerçekleşmesini sağlamaktır. Bu şekli ile merkez akım medya; ülkemiz, toplumumuz, güvenliğimiz ve geleceğimiz için tehdittir.
Önümüzdeki hafta sonu (14-15 Nisan 2018), İzmir Kitap Fuarı’nda olacağım ve “Affetmem, Affedeni Hiç Affetmem! – Pensilvanya’dan 15 Temmuz Darbesine” kitabımı imzalayacağım. Bu kitapta; Kanal İstanbul Projesi’nin ne olup, ne olmadığının ayrıntılı bir incelemesini de bulabilirsiniz.
Türker Ertürk