Bülent Esinoğlu / Ulusalkanal
Amerika’nın Suriye’den çekileceğiz söylemi; son tahlilde doğru ama yaşadığımız süreç itibariyle taktiksel bir söylemdir. Bölgede kalmaya çalışan stratejinin bir alt unsurudur. Planlı bir söylemdir.
Suriye’den çekilecek bir Amerika ve Batının, bölgede Kürdistan kurma stratejisinden çekildiğini anlamamızı gerektirir.
Kürdistan kurmaktan vaz geçmiş bir Amerika’nın bölgede işi olmadığını o zaman söyleyebiliriz.
Amerika için bölgede Kürdistan kurmak, dünya hegemonyasını sürdürüp sürdüremeyeceğinin asıl işaretidir. Stratejinin temeli Kürdistan kurmaktır.
Bölgeden vaz geçmiş bir Amerika, dünya hegemonyasından vaz geçmiş Amerika demektir.
ABD Suriye’den çekilirse, tüm Avrupa ve yeniden oluşmakta olan yeni cepheleşmelerde de olmayan bir Amerika olur.
Avrupa’yı bir kere daha kaybeder.
Maliyeti Suudilere, vekaleti Fransa’ya bırakmış olması Amerikan varlığının bölgeden çekildiği anlamına gelmez.
Bölgede oluşmakta olan yeni cepheler ete kemiğe büründükçe elbette ABD bölgede tutunamayacaktır.
Rusya İran ve Türkiye cephesi ekonomik, siyasi ve askeri derinlik kazandıkça, Amerika’nın bölgeden çekilmesi hızlanacaktır.
Ancak el ana içinde yaşadığımız süreç bu değildir. Rusya Türkiye cephesi, henüz; Atlantik Türkiye cephesi kadar güçlü değildir.
Türkiye her iki cephenin içinde de yer alarak; hem Rusya- Türkiye cephesine güven veremez, hem de Türkiye Atlantik cephesine güven veremez.
Biraz daha açalım.
Günlük hayatı doğrudan etkileyen ekonomi bakımdan hala Türkiye önemli ölçüde Atlantik’e bağımlıdır. Zaten Rusya Türkiye cephesinin güçlenmesi için öncelikle ekonomi ve finans bağımsızlığının kazanılması gerekmektedir.
Ekonomik olarak Amerika merkezli finans sitemlerine bağlı kalarak, Rusya Türkiye cephesi güçlendirilemez.
Nihai düşmanımızın Amerika olduğu varsayımından hareketle, ekonomi-finans olarak ila nihayet ABD’ye bağımlı bir ekonomik sistemi yürütemeyiz.
Bir başka ifadeyle; Türkiye’deki Amerikan varlığı sürdüğü müddetçe Türkiye-Rusya cephesi zayıflar. Ufak bir ABD provokasyonuyla her şey alt üst olabilir.
Şu gerçeği yok sayamayız. Amerika’nın Türkiye’deki varlığı denince de sadece Finans meselesini de düşünmememiz gerekir. 60-70 yıldır Amerika’nın ülkemizde elde ettiği kültür, siyaset ve ideolojik varlığı hemen yabana atılamaz.
Biz buna her ne kadar Batıcılık desek de, aslında Türkiye’deki Amerikan varlığından bahsediyoruz demektir. Nitekim daha dün şeker fabrikalarını satarak, neoliberal ekonominin gereğini yani Küreselleşmenin kuralını uygulamış oldu. ABD tekellerine boyun eğdik. Kapitalizmin kuralı değil tekellerin kuralına…
Bir taraftan Rusya-Türkiye cephesine doğru yol alıyoruz diyoruz. Öte yandan Amerika’nın öteden beri baskılarla yaptırmak istediği özelleştirmeleri yapıyoruz. Yani ulus devlet varlığını tekeller karşısında küçültüyoruz.
Türkiye-Rusya cephesinin yumuşak karnı ekonomide yatıyor. Uluslararası tekellere boyun eğmek ABD’ye bağımlı kalmaya devam etmektir.