E. Tümamiral Cem Gürdeniz / Aydınlık
Akdeniz’de sular ısınıyor. Yunanistan’ın Ege Denizi’nde yaptığı kışkırtmalar, ABD ve Rusya arasındaki gerginliğin donanmalarında işin içine girdiği bir kriz haline dönmesi üzerine oluşan tabloyu nasıl gördüğünü (E) Tümamiral Cem Gürdeniz’e sorduk.
Son günlerde kamuoyunun gündeminde olan Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki kışkırtmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle Yunanistan güçsüzlüğünün farkında değil. Yunanistan bugüne kadar hep arkasına batıyı, Atlantik sistemini alarak Türkiye’ye karşı kazanımlar elde etti. Bu kazanımlar Yunanistan’ın kurulması ile başlıyor. Birinci Dünya Savaşı sonunda İzmir’e çıkmalarında bile o gelen Yunan filosunu hangi gemilerin koruduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Yunanistan zaten kurulurken Osmanlı İmparatorluğu’nu ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ni çevrelemek için kurulmuş bir devlet. Bunun adını koyalım.
Fakat işin sorunlu kısmı şu: Ne demografik gücü var, ne ekonomik gücü var, ne de kendi kendine yetecek, uzun bir sıcak çatışma yürütebilecek askeri gücü var. Şimdi bunlara rağmen belirli alanlarda asimetri yaratabilecek, ilk başta belki Türkiye’ye zarar verebilecek bir silahlanma stratejisini uyguluyor, ancak Yunanistan çok yanlış yapıyor.
Neden derseniz, Türkiye ve Yunanistan arasında Yunanistan’ın askeri kışkırtmasıyla bir çatışma çıkarsa Türkiye bunu jeopolitik- stratejik çıkarları için bir anda lehine çevirebilir. Bunun örneklerini ne zaman gördük? Kıbrıs Harekatı’nda gördük. Bakın Nikos Sampson 15 Temmuz gecesi Kıbrıs’ta bir darbe yaptı 120 saat sonra, kıyı başını tutmuştuk.
Bir askeri zaferin 120 saatte oluşturulmasının yani birliklerin intikal ettirilmesi, deniz geçişinin yapılmasının sağlanması ve zafer kazanılması düşünülecek olursa, dünya tarihinde böyle kısa sürede kazanılan zafer örneği çok az. O zaman Türkiye 1913’den beri deniz savaşı, 1950’den beri Kore Savaşı hariç bir kara savaşına girmemiş bir ülkeydi. Hava Kuvvetleri olarak da tecrübemiz yoktu.
Komutanım şu anki durum 1973’te ki durumdan çok farklı, değil mi? Tecrübe açısından, Türk sanayisinin ürettiği silahlar açısından 45 yılda çok şey değişti.
Savunma sanayine bakacak olursak ordunun ihtiyaçlarının yüzde altmışından fazlasını temin ettiğini görüyoruz. Ayrıca 81 milyonluk demografik bir altyapıdan bahsediyoruz. Bismarck ne diyor: “Günümüzün büyük meseleleri müzakereler ve ekseriyet kararlarıyla değil, kan ve demirle çözülecektir.” Türkiye’nin hem demiri var hem kanı var.
İkincisi 1984’ten beri Türk ordusu savaşıyor. Bu, Türk Silahlı Kuvvetlerine çok büyük bir tecrübe kazandırmıştır. Bugün Afrin’deki, Fırat kalkanındaki bu kadar kısa süredeki başarılı kara harekatının altında bu yatmaktadır. Kaldı ki gerek NATO gerek Birleşmiş Milletler şemsiyesi altındaki barış destek harekatlarında Türkiye’nin başarısı ortadadır.
Ben Yunanistan’ı anlamakta çok zorluk çekiyorum. Bugün Ege Denizi’nde aidiyeti tartışmalı, anlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş adacıklar ve kayalar sorununu Türkiye istese askeri gücünü kullanarak bir günde çözer. Bu kadar net söylüyorum.
Ama Türkiye olgun bir devlet. Biliyorsunuz Balyoz’da ve Kumpas davalarında bizim bütün planlarımız bunların eline geçtiği halde, buna göre önlem aldıkları halde, yaptıkları bütün çabalar nafiledir.
Yunanistan’ın tek yapacağı şey Türkiye ile dost geçinmektir. Yani yanına AB’yi ABD’yi alarak, Türkiye’yi karşılarına düşman olarak alırlarsa çok büyük bir hataya düşerler.
Ben Buradan Yunanistan’a bir kışkırtmaya girmemesi, Türkiye gibi bir devi uyandırmaması için bir kez daha dostane bir şekilde çağrıda bulunuyorum. Çünkü Yunan halkını çok seviyoruz.
ABD-Rusya arasındaki gerginlik ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
Küresel dengeler 2010’dan beri değişmeye başladı. Çin’in Amerika’yı üretimde, ekonomide geçmeye başlamasıyla hegemonya el değiştirmeye başladı. Bu nedenle ABD’nin bulunduğu mevkiyi korumak refleksiyle hareket ettiğini görüyoruz.
Ama bu refleksin sonuçta bir kıtasal ya da küresel sıcak çatışmaya dönüşmesi halinde ki Suriye bunu tetikleyebilir mi? Ben bunun tetikleneceğini ve ABD’nin bu kadar büyük bir hataya düşeceğini düşünmüyorum.
ABD Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi Rusya’yı silahlı bir çatışmada karşısına alacak kadar büyük bir hata yapmayacaktır. Çünkü bu olduğu takdirde Pasifik’teki dengeler değişecektir. Akdeniz dünya küresel güç mücadelesinde bence taktik bir alandır. Esas stratejik alan Pasifik’dir. Ve Pasifik’te işler ABD’nin beklediği gibi gitmiyor. Çin’in tutumu, “Bir Kuşak Bir Yol Projesi”nin ilerlemesi, Filipinler’in son durumu (Amerika hala Filipinler’deki üslerine tam olarak geri dönemedi) yani Avrasya’nın doğu cephesi’nde bu kadar sıkışma sürecine girmiş bir ABD Asya’yı ihmal ederek Akdeniz’de yeni bir mücadele alanı yaratmayacaktır.
Bu hareketliliğin, sadece müttefiklerine moral vermek için yapılan bir eylem olduğunu düşünüyorum ki buna artık Fransa’yı da dahil edebiliriz. Tabi ben bu hamleyi ayrıca Putin’in 1 Martta yaptığı Parlamento konuşmasına bir meydan okuma olarak da görüyorum. Zira Putin bu konuşmasında yeni silah sistemlerine gönderme yapmıştı. Bugün Trump’ın bir devlet adamına yakışmayacak bir şekilde tweetine bunu koyması bu refleksi ifade ediyor.
ABD’nin 1 Mart konuşmasına karşı bir çıkış yapmaması, ABD’nin müttefiklerine yanlış bir mesaj vermesine neden olabileceği için, ABD’nin askeri-endüstri kompleksinin Suriye üzerinden bir mesaj vermeye çalışabileceğini değerlendiriyorum.
Ne olabilir? Belki çok kısıtlı bir şekilde Tomahawk saldırısı yapılabilir. Çünkü geçmişte de oldu, ama bunun kesin sonuç getireceğini asla sanmıyorum. Süreç artık değişmiştir. Bu sürecin içinde Rusya’nın ve Çin’in mevzi kaybedeceğine ihtimal vermiyorum. Aksine bu saldırı Rusya ve Çin’i daha da yakınlaştıracaktır. İran’ı da çok güçlü bir kuvvet çarpanı olarak Ortadoğu’daki bu karmaşık sürece daha çok sokacaktır.
Yine Akdeniz’e gelmekte olan Amerikan Filosunun durumunun da her sene olan planlı bir giriş çıkış olduğunu biliyoruz. ABD her sene değişik zamanlarda Akdeniz’e uçak gemisi muharebe gurubu gönderir, bu gurubun sadece Suriye için değil İsrail ve ABD müttefiklerine moral vermek için olduğunu da göz ardı etmeyelim. Filonun gelişini çok fazla büyütmemek lazım zaten onların açıklamaları da bu yönde. Özetle Rusya’yı fazla kışkırtmadan seçilmiş hedeflere yönelik bir Tomahawk saldırısı ile kamuoyuna ve özellikle İsrail’e bir mesaj vereceğini değerlendirebiliriz.
Bu tabloda Türkiye nasıl konumlanmalıdır?
Türkiye tarafını 16 Temmuz 2016 sabahı seçmiştir. 15 Temmuz Türkiye’ye işlenen en büyük suikasttir. Eğer 15 Temmuz başarılı olsaydı bugün Türkiye zaten o kampa katılmıştı ama Türkiye Soçi ve Astana süreçlerinden sonra tarafını belli etmiştir.
Bütün bu gerginlikte Türkiye’ye de bir mesaj verildiğini görüyoruz ama bu güçlerin Türkiye gibi hala NATO da aktif bir ülkeyi sıcak askeri bir çatışmada karşılarına alacaklarını düşünmüyorum. Türkiye’nin yapması gereken bölgesel ittifak bölgesel dayanışma stratejisinden asla kaymaması, şartlar ne olursa olsun buna devam etmesidir.
Bu çerçevede kimyasal saldırı yalanına Türkiye’nin daha temkinli yaklaşması ve bu tuzağa düşmemesi gerektiğini inanıyorum. Doğu Akdeniz’de şu an karşımızda bu yapı var. Suriye’de yapay Kürt devletinin kurulma tehlikesi ne ise Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarında Türkiye’nin çıkarlarının gözardı edilmesi aynıdır.
Türkiye Suriye’de attığı her adımda Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını düşünmek zorundadır. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin doğru bir politika uygulandığını görüyorum aynı doğru politikanın Esad rejiminin tanınarak devam ettirilmesinden yanayım.