Nevra Ölçer / Anadolu ve Rumeli Medya
Atamız demiş ki:
Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Milleti savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “Ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Lakin, milletin hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir. (1923, Adana) (ATATÜRK’ün Söylev ve Demeçleri, ATATÜRK Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 128)
(http://www.ata.tsk.tr/01_hayati/ordu_ataturk.html)
İnsan yaşamı kutsaldır.
Yaradan’a inanan Yaradan’ın yarattıklarının kutsallığını kabul eder.
Bu gerçeğin anlaşılması binlerce yıllık bir kültür birikimidir.
Gidip birilerini öldürmek, öldürmeye kendinde hak görmek insanlık algısı ile uyum göstermez.
Biz önce bir Çanakkale Savaşı, sonra da bir Kurtuluş Savaşı yaptık.
Varımızı, yoğumuzu, hayatlarımızı ortaya koyduk, ve ülkemizi düşman işgalinden kurtardık.
Düşman, adı üstünde, bir yere gittiği zaman oradakileri kendisine köle yapmak arzusu taşır. O ülkenin bütün varlıklarını kendisinin malı olarak görür ve orada yaşayanlara ancak vicdanı ve hesapları ölçüsünde yaşama hakkı tanır.
“Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, … Yurduma alçakları uğratma sakın, Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. … İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün …” sözleri yaşanmışlıklar sonrası oluşmuş olan İstiklal Marşımızını dizelerinde yer alır.
Çanakkale’de İngiliz ve Fransızlardan oluşan önce devasa armada sonra da bir kara ordusu bitmek bilmeyen sayıdaki tümenlerle bize saldırdı. Niye saldırdı? Derdi neydi?
Rusya’ya geçecek, onlara yardım götürecek, bu suretle Rusların Almanlara karşı bir cephe açmasını sağlayacaklardı.
Peki, bunun bizimle ilgisi ne? Yüzbinlerce insanı öldürmek hakkını, istekleri yerine gelsin diye nasıl olur da kendilerinde bulurlar?
Ama mahallenin kabadayısı edası ile, buldular bu hakkı kendilerinde.
Ve ilk olarak tarihlerinde, eşit sayıda kayıp vererek geri çekildiler. Tarihin akışı değişti.
Medeniyet denen tek dişi kalmış canavarın sözcüleri.
Peki, aradan bu kadar zaman geçti. Şimdi ne oluyor?
Şu oluyor: “İtilaf Devletleri” Işid,Pkk ve çeşitli üç harfli terörist grupları kullanarak ülkelerin bütünlüğünü yok ediyorlar. Neden? Bu ülkelerden petrol başta olmak üzere çeşitli avantajları var da ondan.
Peki, herkes gibi ticaret ile bu ihtiyaçlarını giderseler?
Hayır. Olamıyor anlaşılan. Bu kabadayılık raconuna ters..
Irak’ta ne oldu?
Sayısız insan öldü. Üstelik de işkenceyle hatta. Neymiş? Kimyasal silah varmış.
Tony Blair, o zaman İngiltere Başbakanı olan şahıs ne dedi geçenlerde? “Yoktu, öyle bir şey, saldırmak için uydurduk” dedi. (bir tek bu laf bile şu anda olanlara inanmamak, en azından şiddetle sorgulamak için yeterli sebep teşkil eder)
Peki Suriye’de ne oluyor?
Devlet Başkanı Esad ülkesini düşman işgalinden korumak için müthiş bir mücadele veriyor. Ve bir kahraman olarak algılanıyor.
Esad’ı savunmak istemiyorum. Ama içinde olunan durumda ona olan yaklaşım tarzı ülkemize zarar veriyor.
Bu durum bu ülkeyi bombalayıp insanları öldürmeyi haklı gösterir mi?
Ayrıca da Esad hata yaptı diyenlerin kendileri hatasız mı?
Esad ile sorununuz var ise de dinamik düşünmek ve her şeyden önce içinde bulunulan durumda kendi ülkenizin faydasını düşünmek durumundasınız.
İnsan öldürmek de, öldürmeye onay vermek de insan yaşamının kutsallığını inkar etmektir.
Ülkesindeki savaşı kazanmak üzere olan Esad niye kendi halkını öldürsün? Bunun mantığı nerede? Bu bir!
Bütün ülkelere “gelip durumu inceleyin” diye yapılan davet sonrası o heyetlerin beklendiği gün bu saldırının yapılmış olması nedir? Bu iki!
Doğu halklarının gözünde had safhada gayrimedeni olduklarını duymak acaba kendilerini medeni olarak algılayan İngiltere, Fransa ve Abd halkları için bir sürpriz teşkil eder mi? Hatta kendilerine katilller diye seslenildiğini duymak?
Doğuyu ilkel, gelişmemiş ve bayağı görerek bu ülkelerde yaşayanları haşere gibi algılamak, “birilerine hadlerini bildiririm ben” deyip ortaya çıkmak, bomba yağdırmak ne güçtür, ne adillik, ne medeniyet, ne insanlık, ne de vicdan sahibi olmak.
Bu arada bu saldırı için harcanan milyon dolarlar (240 milyon dolar Bkz. Haberler) o ülkelerinin halklarının vergileri ile ödeniyor. Kendi ülkelerindeki insanların arasında bu hükümetlerin değişmesi gerektiğini düşünenlerin sayısının hiç de azımsanmayacak bir miktar olduğunu kanısındayım. Örneğin bu saldırıya destek verdiğini açıklayan Kanada Başbakanı’na “artık benim oyumu alamayacaksın” diyen sayısız insan mevcut.
İnsanlık değerleri bütün dünyada eşittir.
Bu kabadayılıklar bu coğrafyanın ülkelerini, ve halk vicdanlarını rahatsız etmiştir.
Eğer amaç hakikaten kimyasal silah kullanımı gibi bir insanlık suçunu yargılamaksa, o zaman o davet edilen heyet oraya gider, raporunu oluşturur, dünyaya açıklar. Bu duruma göre de bütün ülkeler tavırlarını belirler. (olayın mantığını kurmaktan bahsetmedim bile)
Heyetin beklendiği gün saldırmak saldıranı en hafif ifade ile haksız durumuna getirir.
Ve de diğer ülkeleri ona karşı harekete geçmek için haklı duruma getirebilir.
Umarız bu sorumsuzluk geri dönüşü olmayan yanlışlıkların nedeni olmaz.
Birilerine “hayvan” diye bağıracaksın, sonra herkes sana “haydut” diyecek. Kaderin cilvesine bak!