Orhan Bursalı / Cumhuriyet
Ortadoğu’da güç savaşları, dersek doğru mu olur, yoksa gerçeği biraz çarpıtmış mı oluruz? Şüphesiz ki Ortadoğu üzerinde nüfuz kurma mücadelesi var. Ama önce bir gerçeği vurgulayalım: Burada esas saldırgan hep ABD ve Batı oldu. Birinci Dünya Savaşı sürecinde biri Fransız (Picot) diğeri İngiliz (Sykes) iki Ortadoğu uzmanı, ülkelerinin çıkarına, bölgeyi çöller dahil düz cetvellerle çizdiler. Ülkeler tam onların çizdiklerine göre şekillenmemesine rağmen, esas haritaları değişmedi.
Bugün İngiliz May ve Fransız Macron denen yeniyetme liderin Suriye’yi bombalamada ABD’nin yanında yer almasının nedeni, 100 yıllık bu tarihi olguya dayanır.
Bu kararları, Macron ve May’in kişilikleriyle ilgili değildir. Onlar geçmişlerinin ve devletlerinin emperyal geçmişlerinin esirleridir. Başka türlü davranacak, yeni ve barışçı bir dünyanın kurulmasında katkıda bulunabilecek yeni bir beyinsel faaliyet göstermekten şüphesiz ki acizdirler.
Macron sözde yeni bir parti kurdu. Ama partisinin yeni hiçbir tarafı yok, kendisinin de yok. Çünkü dünya ve Fransa ile ilgili, ülkelerini ve dünyayı geleceğe taşıyacak yeni sıfır düşünceleri var.
Sen kendi ülkene bak May!
May’in Londrası, dünyanın en çok cinayet işlenen, şiddet uygulanan, uyuşturucu bağımlılığının zirve yaptığı bir gelişmiş metropol.
Önümdeki araştırmaya bakıyorum: Şiddetin Başkenti! Yıl başlangıcından bu yana büyük bir şiddet dalgası Londra’yı kasıp kavuruyor. 50’den fazla insan öldürüldü. Uyuşturucu ticareti, bir gelecek umudu olmayan gençlik.. Bıçak ve tabanca ile işlenen cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor..
Kadın başbakan ise Suriye’de halkı öldürme seferine katılıyor.
Ortadoğu’da 100 yılı aşkın faaliyetlerinin hiçbiri yerel halkın yararına sonuçlar üretmedi, petrolü kontrol, bölgeyi kontrol, ülkeleri birbirine düşürerek kontrol, İran’a sürekli komplo, petrolünü millileştirmesine engel…
Fransız ve İngiliz, eski emperyal güçlerini yitirince, bu kez kontrolü ele alan ABD’nin kıçında tarihsel görevlerini yerine getiriyorlar.
Peki, Rusya’nın rolü?
Bölge üzerine yazılarda sık sık Rusya – ABD çekişmesi gözlüğüyle karşılaşıyoruz. Tamam, şüphesiz ki bir büyük ülke olarak Rusya’ya bölge oyununun dışında bakamayız.
Ama bu oyunda saldırganlık ve savaş söz konusuysa, ABD ve Batı’dan bahsedebiliriz. Rusya 1972’de yaptığı asker işbirliği ve dostluk anlaşmasıyla Suriye ile yakın ilişki içinde (Türkiye’nin ABD boyunduruğundaki rolü bile ondan daha büyüktü!) Bu da, İsrail’in Arap dünyasına karşı savaşından ve Suriye’nin toprağı olan Golan Tepeleri’nin ABD- Batı himayesinde işgalinden sonra, bir güvence arayışı içinde gerçekleşti.
Rusya, Irak’ın parçalanmasına bile müdahale edemedi!
İran-Irak savaşının kışkırtılmasına da.
Suriye’nin 2011’den itibaren Batı’nın, CIA’nın şantaj ve saldırı altına girmesine bile başlangıçta müdahil olamadı.
Saldırgana karşı savunma
İŞID’i Batı müdahalesi doğurdu. Bugün ABD ve Batı hem IŞİD’in hem El Kaideci örgütlerin varlığını sürdürmesinden ve Şam’a karşı savaşından yana. En büyük rahatsızlıkları, Esad’ın ülkesine yeniden egemen olması. Parçalanmış bir Suriye, yazdığım gibi, onlar için en iyi Suriye’dir. Yani aslında Suriye diye bir ülkeyi yok etmek üzerine programlanmışlar.
Bu aşamada hem Rusya’nın hem İran’ın Suriye’nin birliği için alanda olmaları, tamamen saldırgana karşı savunma amaçlıdır. Kendisi de saldırı altında olan İran açısından Suriye’nin birliği hayati önemdedir. Ama geçmiş olsun.. Fransıza, İngilize ve hatta Ankara’ya kötü haber: Trump eninde sonunda oradan çekilecek..
Barışı savunmak: Büyük çıkar
Başka çare yok. Ankara’da Ortadoğu barışını eylemde savunacak bir güç ve irade yok. “Rusya’nın tarafını tutmak” gibi bir sorunla karşı karşıya değilsiniz barışı savunmak için. Bu kargaşada hiçbir çıkar elde etme hayali kurmayın.
Yapılabilecek en iyi iş, Irak – Suriye – İran ile bir büyük bir barış – işbirliği, ekonomik- siyasi eylemler dizisi, bölgeyi kısa sürede geliştirecek büyük bir stratejik bakış ortaya koyabilmektir.
Türkiye için “büyük çıkar” budur.
Yok şurayı yöneteyim, yok benim adamların orada olsun, yok belki bize bir şey düşer gibi düşünceler ise sadece bir geleceği olmayan “küçük çıkar”larla ilgilidir.