anadoluverumelimedya.com

Suriye savaşının hiç konuşulmayan bir sonucu var

Osman Başıbüyük / Odatv

Reklam alanı

1991 yılında Körfez Savışı ile başlayan, 1999 Yugoslavya, 2001 Afganistan, 2003 Irak, 2011 Libya ve aynı yıl Suriye operasyonları ile devam eden, 21’inci yüzyılın silahlı sömürü operasyonlarının 14 Nisan 2018 tarihi itibari ile sonuna geldik.

BU OPERASYONLARA HAVA HAKİMİYETİ İMKAN TANIMIŞTI

Ne demek istediğimi anlatabilmek için kabaca bir hava harekatının nasıl icra edildiğinden bahsetmem gerekiyor.

Bu dönemde emperyalist ülkeler, arzularına direnen hedef ülkeleri istedikleri gibi şekillendirmek için askeri operasyon seçeneğini kullanmaktan hiç çekinmediler. Bir askeri operasyonun ilk ve en önemli safhası hava harekatıdır.

Hava harekâtında öncelikle hedef ülkenin kendisini savunmada kullanacağı erken ihbar vazifesi gören radar, dinleme istasyonu ve komuta kontrol merkezleri vurulur. Böylece savunmanın gözü kör edilerek, yaklaşan tehdidi tespit etmesi önlenir. Arkasından gelen ikinci dalga taarruzla hava savunma sistemleri susturulur. Hava savuma sistemleri devre dışı kalan ülke artık savunmasızdır. Bundan sonra uçaklar hedef ülke teslim olana kadar bombalamaya devam ederler. Buna askeri literatürde hava hakimiyeti denir.

2003 yılında bu tarzda gerçekleştirilen Irak operasyonunda, Basra Körfezinden karaya çıkan Amerikan kara birlikleri, hava hakimiyeti elde edildikten sonra15 gün içinde başkent Bağdat’a ulaşmıştır. Saddam’ın 300 bin kişilik ordusu,koalisyon hava kuvvetleri karşısında hiç direnç gösterememiş, yüzlerce zırhlı araç ve mevziler binlerce askere gökten yağan bombalar sebebiyle mezar olmuştur.

Düşman uçaklarını durduramazsanız ülkenizi yıkımdan kurtaramazsınız. Peki yukarıda saydığımız ülkelere yapılan bu operasyonlarda emperyalist ülkelerin uçaklarının serbestçe hareket etmesini sağlayan en önemli silah nedir?

Amerikan uçakları harekatın başlangıcında halen faaliyette olan düşman hava savunma sistemlerinin etkili menziline girmezler. Onların hedef bölgesine rahatça girmesini sağlayan harekatın başlangıcında kullanılan seyir füzeleridir. Uçak, gemi ve denizaltılardan hedef ülkelin savunma sistemlerine yaklaşmadan, uzak mesafelerdenatılan seyir füzeleri,hasmın radar, dinleme istasyonu, komuta kontrol merkezi ve hava savunma sistemlerini etkisiz hale getirerek uçaklara yol açmak için kullanılmaktadır. Hedef bölgesine arazi engebelerini takip ederek alçak irtifadan yaklaşan seyir füzelerini vurmak oldukça zordur. Şimdiye kadar bu füzeler görevlerini başarıyla yapmıştı.

SURİYE ÇATIŞMASI ABD’NİN HAVA HAKİMİYETİNİN KIRILABİLECEĞİNİ GÖSTERDİ

Ama bu sefer Suriye hava savunma sistemleri, atılan 105 seyir füzesinin 71’ini etkisiz hale getirerek bu füzelerin başarısız olabileceğini gösterdi.

Esad’ın ileri sürdüğü gibi bu işi 1970’lerden kalma Sovyet yapısı hava savunma sistemlerinin başarmadığı aşikardır. Öyle olsaydı benzer silahlara sahip olan Yugoslavya, Irak ve Libya hava savunma sistemlerinin de az çok benzer başarıyı göstermesi gerekirdi. Anlaşılacağı üzere Rusya, Suriye’nin hava savunma sistemlerini iyileştirmiş, takviye etmiş ve elektronik karıştırma ve bilmediğimiz başka sistemlerle desteklemiştir. Tartus ve Hmeymimüslerinde bulunan Ruslara ait daha modern hava savunma sistemlerikullanılmadan Suriye’nin bu başarıyı elde etmesi kayda değerdir.

ABD Başkanı Trump, yaptığı açıklamada füzelerin tamamının hedeflerini vurduğunu iddia etmektedir. Bu iddia gerçek dışıdır. Çünkü Pentagon sadece vurulan 3 hedefin görüntülerini yayınlayabilmiştir. Pentagon, Şam’ın kuzeyindeki Barzaharaştırma merkezine 76 seyir füzesi atıldığıaçıklamasını yaparak bir anlamda füzelerin önemli bir kısmının hedeflerini bulmadığını dolaylı olarak itiraf etmiştir. Her seyir füzesinin ortalama 450 kg patlayıcı başlık taşıdığı göz önüne alındığında bahse konu hedeftebulunan 3 binaya 450×76=34,2 ton ağırlığındapatlayıcı planlanması askerî harekât mantığına uygun değildir.

Buna karşılık Rus Savunma Bakanlığı sözcüsünün Suriye tarafından etkisiz hale getirilen 71 seyir füzesinin hangi çeşit füzelerle ve kaç sayıda füze kullanılarak nasıl etkisiz hale getirildiğini detaylıca anlatan açıklaması daha inandırıcı durmaktadır.

ABD, müttefikleri İsrail, İngiltere ve Fransa tarafından kurgu bir kimyasal saldırı masalı ile tuzağa çekilmiş, uluslararası hukuku çiğneyerek, Suriye’ye her zamanki gibi elde somut delil olmadan saldırmış, bu saldırı için 149,2 milyon dolar para harcamış, bütün bunların karşılığında da yüz kızartıcı bir yenilgi alarak caydırıcılığını önemli ölçüde zayıflatmıştır.

ABD – RUSYA ARASINDA ASKERİ GÜÇ DENGESİNİN İP UÇLARI

İran ve veya Kuzey Kore üzerinde gerçekleşmesi beklenen ABD ve Rusya bloklarının hesaplaşması,Washington’un müttefikleri tarafından zorlanması sonucu daha erken ve çok daha küçük çapta Suriye üzerinde gerçekleşmiştir. 71 seyir füzesinin etkisiz hale getirmesiyle sonuçlanan bu tarihi çatışma,askeri kuvvet dengesini tüm çıplaklığıyla ortaya koyması açısından önemlidir.

İki süper güç arasında yaşanacak olası bir çatışmada Rusya’nın, ses hızından düşük süratte (0,8 Mach)uçan Amerikan seyir füzelerini %90’ların üzerinde biroranda etkisiz hale getirebileceği görülmektedir. Buna karşılık Amerika’nın,Rusların yeni geliştirdiği ses hızının 5 kat ve üzerinde, hipersonik süratlerde seyreden silahlarını durdurma oranı daha düşük olacaktır. Her iki ülkenin arasında cereyan edecek gerçek bir savaşta, nükleer başlıklartaşıyacak olanbu silahlar arasındaki dengesizlik, Washington’u caydırmak için yeterlidir.

Bu kapsamda Washington’un artık İran veya Kuzey Kore’ye bir operasyon yapması beklenmemelidir. Bu noktada herhangi bir savaşta hava üstünlüğü sağlanmadan hedef ülkenin içlerine doğru bir kara harekatının mümkün olmayacağını da vurgulamak gerekir. Çünkü hava üstünlüğünün kazanılmadığı bir harekât ortamında taarruz eden taraf, savunma yapan tarafa göre çok daha fazla zayiat verecektir.

SURİYE ÇATIŞMASININ SONUÇLARI

Sonuç itibariyle 1991 yılında başlayan askeri güç kullanarak emperyalist operasyonlar yapma devri 2018 yılı itibariyle bitmiştir. Bu öngörüyü hayata geçirecek şekilde emperyalizm tehdidi altında olan ülkelerin Rusya ile müttefik olmaya ve Rus menşeili hava savunma sistemleri almaya yöneleceğini tahmin edebiliriz. Bu yöneliş, ambargo ve kuşatma ile sıkıştırılmak istenen Rusya’ya önemli bir hareket alanı sağlayacaktır.

Bu noktada Türkiye’nin durumunu bir soru ile değerlendirelim. 105 seyir füzesi ile Türkiye’ye taarruz edilmiş olsaydı biz bunlardan kaçını etkisiz hale getirebilirdik?

Eski bir havacı olarak benim görüşümü sorarsanız cevabım “0” olacaktır. Yazı ile yazıyorum sıfır.

Türkiye’nin seyir füzelerini önleyecek hava savunma kabiliyeti yoktur. Bu noktada Rusya ile yapılan S-400 anlaşması yerindedir. Ancak bir ülke kendi savunma sistemlerini geliştirmedikçe güvende olamaz. Çünkü Rusya’dan alacağınız S-400’ü Ruslara karşı, ABD’den alacağınız Patriot’uAmerika ve müttefiklerine karşı kullanamazsınız. Bu silahlar içlerine gömülen yazılımlarla, satan ülkeye tehdit teşkil etmeyecek şekilde ayarlanmıştır. O halde kendi sistemlerimizi yapana kadar tehdit beklediğimiz ülkelere yönelik silah almak zorundayız.

Suriye’de yaşanan son çatışmadan sonra artık ABD’nin bu ülkede daha fazla kalması beklenmemelidir. Kalması durumunda tekrar edecek benzer çatışmalar, Washington’un caydırıcılığını daha da düşürecektir. Üstelik belli bir tekrar sonrasında Rusya’nın karşılık verme mecburiyeti doğacak, bu karşılığın yaratacağı sonuçlar Washington için çok daha da ağır olacaktır. Zaten Beyaz Saray’dan ABD’nin Suriye’den çekileceği yönünde açıklamalar gelmiştir. Bu açıklama üzerine bu yöndeki bir gelişmeyi önlemek maksadıyla İsrail harekete geçerek tekrar bir taarruzla Suriye’nin Shayrat ve Dumair üslerine saldırmış, fakat operasyonda kullanılan bu füzeler de Suriye hava savunma sistemleri tarafından etkisiz hale getirilmiştir. Bundan sonra ABD’yi Suriye’de kalmaya İsrail’in çabaları da yeterli olmayacaktır.

Suriye’de yaşanan son çatışmanın en önemli sonuçlarından birisi de Esad rejiminin artık devrilmeyeceği ve Rusya’nın Suriye’de kalıcı olacağıdır. Herkes hesabını bu yeni dengeye göre yapmalıdır.

TÜRKİYE YENİ OLUŞAN DENGENİN NERESİNDE?

Bu tabloda ABD, Ortadoğu’da etkinliğini devam ettirebilmek için eskisinden çok daha fazla oranda Türkiye’ye muhtaçtır. Ancak Ankara’nın Washington ile tekrar iş birliğinesıcak bakması için temelde en az 3 şartı olmalıdır:

1) Fetullah Gülen ve teröristlerinin MİT’in uçağına bindirilip Türkiye’ye gönderilmesi.

2) PYD/YPG/PKK’ya yapılan askeri ve ekonomik tüm yardımların derhal kesilmesi.

3) Türkiye’yi ekonomik yaptırımlarla hizaya getirme çabalarına son verilmesi.

Ankara’nın bu sayılan maddelerden herhangi biri yerine getirilmeden, şimdi yaptığı gibi Washington ile iş birliği arayışına girmesi intihar olur.

Diğer bir tehlike ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki kendi askerleri yerine Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar askerlerini konuşlandırma çalışmasıdır. Bu tehlikeyi İran ile yapılacak iş birliği çok kolayca önleyecektir. Seçimle iktidara gelen yönetimlerle idare edilen Sünni Türkiye ve Şii İran’ın iş birliği yapacağını hissettirmesi bile körfez monarşilerini bu projeden geri adım attırmaya yetecektir.

Son olarak, AKP Hükümeti, daha taarruzun sonuçları belli olmadan Cumhurbaşkanından Dışişleri Bakanına kadar her seviyede yaptığı açıklamalar ile Kandil gecesi emperyalist koalisyonun yaptığı saldırıyı alkışlayarak çok büyük bir hata yapmıştır.Her rüzgârda başka bir tarafa savrulan hazan yaprağı misali yürütülen dış politika ile bir noktaya varılamaz.Türkiye, oynamaya mecbur olduğu denge politikasını kaybetmemek için ne Ruslardan fazla uzaklaşmalı ne de ABD’ye çok yaklaşmalıdır.

 

About armadmin 9322 Artikel
Günlük olaylara toplum duyarlılığını yükseltebilmeyi umuyoruz.