Amiral Soner Polat / Ulusalkanal
Türkiye, tarihinde ilk kez hukukun da göz ardı edildiği bir seçim süreci yaşıyor. Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında yapılması, zaten seçim güvenliğini muktedirlerin insafına terk ediyor. Olağan koşullarda bu dönemdeki Kanun Hükmündeki Kararnamelerin (KHK) sadece OHAL kapsamında olması gerekirdi. Ama hukuk üzerindeki gölge kalkmadığından TSK’nın emir komuta yapısı bile KHK’larla düzenlendi. Anayasa Mahkemesi’nin yeşil ışık yakması ile KHK’lar fiilen iktidarın sopası oldu. OHAL iktidara tanıdığı geniş yetkilerle seçimlerdeki eşitlik ilkesini ortada kaldırıyor. AKP-MHP ikilisi ittifak yasaları ile nalıncı keseri gibi düşük oyda bile kazançlı çıkacağı bir sistem kurmuştu. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, hukuki alt yapısı olmayan baskın seçimle muhalefetin bütün dayanak noktalarının yıkılması hedefleniyor…
SEÇME VE SEÇİLME HAKKINA TAKOZ!
Türk hukuk sistemi MHP Kongresi ile ilgili olarak ilginç ve dikkat çekici kararlar aldı. Eğer bu kararlar alınmasaydı, çok büyük bir ihtimalle Devlet Bahçeli bahçesinde çiçekleri suluyor olacaktı. MHP’den kopanlar İyi Parti’yi kurdu. Baskın seçim kararı ile bu partinin de seçimlere katılmasının engellenmesinin hedeflendiği net olarak görülüyor. Belki de bu karar özellikle bu nedenle alındı. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı adaylığı için 100 bin imza toplanması işleminde de iktidarın büyük engeller çıkarması bu seçimi peşinen sakat hale getiriyor. Kişilerin tek tek bu maksatla YSK’ya başvurması yönünde yapılan düzenleme fiilen bu hakkın yok sayılması anlamı taşıyor. Diğer bir ifade ile seçme ve seçilme hakkının önüne öylesine büyük engeller koyuluyor ki deveye hendek atlatmakla eşdeğer! Vatandaşlardan, Hannibal gibi kış aylarında Alp dağlarını yürüyerek aşması bekleniyor…
Belli ki AKP-MHP ikilisi 100 bin imza ile halkın karşısına çıkacak adaylardan çekiniyor. Zaten vali ve kaymakamların bu maksatla yapılan çalışmaları engellemesi bu görüşü teyit eden bir mahiyet taşıyor. Yeni sisteme göre, sadece Meclis’teki 4 partinin belirlediği ve 100 bin imza toplayabilenler aday olabiliyor. İktidar, dolaylı engellerle belki ki pişmanlık duyduğu 100 bin imza seçeneğini rafa kaldırmak istiyor. Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında sadece CHP ve HDP adaylarının kalacağı bir siyasi yarış hedefleniyor. Çünkü çok sayıda adayın olması beklenmedik dinamikleri tetikleyebilir ve ülkede farklı bir atmosferin doğmasına neden olabilirdi. Bu atmosfer Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini engelleyebilirdi. Eğer ikinci tur yapıldığı takdirde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hiçbir şansının olmadığı çok iyi biliniyor. AKP-MHP ikilisi sahaya çıkmadan maçı kazanacağı bir ortam hazırlıyor. Maça çıksa bile karşısında dişine göre rakiplerin olacağı bir düzen istiyor.
BEYİNLERDE MEŞRUİYET DUYGUSU YİTİRİLİRSE
Hangi açıdan bakarsak bakalım, 24 Haziran’da yapılacak seçimlerde demokratik bir yarışın kırıntısı bile olmayacaktır. Hukuki alt yapısı olmadan seçim kararı alınmıştır. “Kervan yolda düzülür!” mantığı ile hareket edilmiştir. Bu yöntem ise devlet değil, tarikat geleneğidir. Siyasi aktörlerin bu yarışın dışında tutulması için tuzaklar kurulmuştur. Hukuk göz ardı edilerek bütün adımlar Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP ve MHP’nin kazanması için atılmıştır. Devlet olanakları da bu yönde seferber edilmiş, diğer siyasi kurum ve aktörler dekor durumuna düşürülmüştür. Bu koşullarda yapılacak seçimler ülkedeki demokrasi geleneğine gölge düşürecek, büyük bir kitle için yönetimde güven sorunu doğuracaktır. Unutmayalım ki zorlama ile sözde kanuni bir kılıf içine sokulan bu düzenlemeler büyük bir kitle için asla ve kata meşru sayılmayacaktır. Kafalarda meşruiyetini yitiren bir yönetim her geçen gün kan kaybederek ülkeyi yaşanmaz hale getirir.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK), maalesef Anayasa referandumundaki kararları ile tartışılan bir kurum haline dönüşmüştür. İktidar ne yaparsa yapsın, “Biz hazırız!” mesajı vermektedir. Ülkede adalet yağmurları kesilmiş, hukuk kıtlığı başlamıştır. Adalet ve hukuk duasına çıkılan bir ülkede en büyük zararı koltukları dolduranlar görür… Muhalefetin seçime koşmaktan başka sorumlulukları da vardır!
NOT: Okurlarımın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı candan kutlarım.