Adnan İslamoğulları / Yeniçağ
On beş yıldır oyunu kuran ve istediği her zaman oyunun istediği her kuralını istediği gibi değiştiren veya uygulayan/uygulatan Erdoğan artık sahaya yüzde yüz galibiyet garantisi ile çıkamayacak…
Hukuka oyun hamuruyla oynar gibi istediğiniz şekli verirseniz bir gün o verdiğiniz şekillerden birisiyle oyunu kaybedersiniz…
Yıllardır zaten baraj kenarında piknik yapar gibi iktidar olma fikrinden kendisini soyutlamış olarak siyaset yapan bir partiyi ‘ittifak’ adı altında bir çatı altında kanatlarınızın altına alır ve o partinin barajı geçememe ihtimalinden kurtarır ve bunu da devletin bekâsı gibi, millî ve yerli gibi sübjektif argümanlarla pazarlamaya çalışırsanız bir gün karşınıza istediğiniz şekli verdiğiniz hukukun önünü açtığı bir başka ittifak bulursunuz…
Demokrasiyi problemleri çözme metodu olarak değil, kendi siyâsî güç ve iktidarınızı tahkim edecek ve her vidayı söküp takacak İngiliz anahtarı ya da İsviçre çakısı gibi görürseniz, bir partinin kâhir ekseriyetini oluşturan sayıda imza sahibi delegasyonunun önünü tıkar ve kongre yapmasına engel olursanız, delege irâdesine değil, Tosya ve Gemerek kararlarına itibar ederseniz, bir gün demokrasi, önünü kesmeye çalıştığınız irâdeye kapılarını açar ve kendi çarklarını döndürmeye başlar ve dahi o çarkların arasında, yani seçmen irâdesiyle karşı karşıya kalırsınız…
Milletin tercihlerine keyfî ya da elinizde tuttuğunuz siyâsî, hukukî ve medya gücü ile baskı uygularsanız, bileşik kaplar teorisi, sizin siyâsî, hukukî ve medya gücünüzle oluşturduğunuz baskıyı alır ve diğer taraftan aynı güç ile serbest bırakır…
İYİ Parti ve Merâl Akşener‘den bahsediyorum…
MHP kongresine aday olduğu günden bugüne kadar Türk siyâsî hayatının belki de en büyük baskı ve algı operasyonlarına muhatap oldu…
15 Temmuz’daki darbe teşebbüsü ihanetinden sonra akıllara sezâ bir baskı ve iftiraya mâruz kaldı…
Geri adım atmadı…
MHP kongre sürecinde oluşan millet teveccühü ve irâdesi partileşmeye götürdü…
Partileşme sürecinde de aynı baskılar bürokrasinin de eklenmesiyle devam etti…
Bir yıldır “Tayyip Bey erken seçime gidecek” dedi…
Erdoğan’ın “Erken seçim istemeyi vatana ihanet olarak görürüm” şeklinde çok ağır ifadelerle reddettiği Merâl Akşener’in erken seçim öngörüsü yalnızca 20 gün şaştı ve erken değil baskın seçim kararı alındı…
Ve seçim kararıyla birlikte seçime sokulmama baskıları oluşmaya başladı…
Seçimlere belki de en hazır parti olan İYİ Parti ile ilgili demokrasinin gereği olarak ilk gün olumlu görüş bildirmesi gereken YSK’nın tereddütlü açıklamalarla top çevirmesi ve bir yandan da Cumhurbaşkanlığı adaylığı için gerekli olan 100 bin imzanın hukukî şekil ve şemâiliyle ilgili yaptığı çelişkili açıklamalar, 750 delege imzasını sayamayan ilgili bürokrasinin 100 bin imzayı da sayamayacağı(!) konusundaki şüpheleriyle birlikte manipülasyona ne kadar açık olduğunu gösterdi…
Ve futbol tâbiriyle Türk siyâsî hayatının en kritik asistlerinden birini Merâl Akşener yaptı, Kemâl Kılıçdaroğlu da vurdu gol oldu…
Türk demokrasisi ve sandığa yansımasının önüne geçilmek istenen seçmen irâdesi adına Sn. Kemâl Kılıçdaroğlu samimî bir teşekkürü, aynı sâiklerle Sn. Merâl Akşener de takdiri hak ediyor…
Böyle mi olması gerekirdi?
Tabii ki hayır…
Süreç, bir demokratik sevk-i tabii ile gelişmeliydi ve YSK seçime girecek partileri baskın seçim gerekçesiyle güncelleyerek daha ilk gün İYİ Parti‘yi de seçime girecekler listesine eklemeliydi. İktidar sözcüleri de, bunun demokrasi ve millî irâdenin sandığa yansıması açısından hukukî, haklı ve doğru olduğunu ifade etmelilerdi…
Olmadı…
CHP’den 15 milletvekili İYİ Parti‘ye geçerek bütün bu tartışmalara son verdi…
Bundan sonra artık millet karar verecek!..