Orhan Koloğlu / Tarihçi-Yazar
Ondokuzuncu yüzyılda etkisi hissedilen diğer bir teknik de iletişim alanında devrim yapan telgraftır.
Avrupa‘da ilk telgrafın işlemeye başlamasından on yıl sonra, 1855’de Osmanlı Devleti kendi telgraf ağını kurmağa başladı. On yıl sonra, ülkede, birkaç yüz kilometre demiryolu, 13.750 kilometre yol
(Her mevsimde kullanılır olmasa da araba nakliyatına elverişli) ve 28 bin kilometre telgraf hattı bulunuyordu. Demiryolu ve her mevsimde kullanılabilir yolların yavaş yavaş artmasına karşılık telgraf
hattındaki hızlı artışı İlber Ortaylı “Tanzimat’ın merkezi idare kurma çabasının bir sonucu olarak açıklayan Ortaylı, yollar, demiryolları ve deniz taşıma ağının birbirini mantıki tamamlar nitelik
taşımadığını, bu sebeple ülkenin çeşitli merkezleri arasında kolay ve ucuz bir ulaşım ağı gerçekleştirilemediğini, bu durumda telgraf ağının merkezi idarenin vazgeçilemez teknik bir aracı haline geldiğini özellikle vurgulamaktadır.
1908 yılı rakamlarına bakarsak en uzun hattın telgraf olduğunu görürüz. Demiryolları sadece 5700, yollar 20-25.000 kilometre iken telgraf hattı 50.000 kilometreye ulaşmıştı. Telgraf hattının bu hızlı gelişmesi hızlı haber toplama ihtiyacının artması kadar, demiryolu ve yoldan daha çabuk ve ucuza mal olmasından ileri gelmektedir. Örneğin 1800 kilometrelik Şam-Medine demiryolunun inşası 8 yılda tamamlanmışken, 1700 kilometrelik İstanbul-Kerkük telgraf hattı en fazla 1.5 yılda çekilmiştir. Bu suretle başkent İstanbul, Rumeli’nin (Arnavutluk ve Bosna), Anadolu‘nun (Erzurum) ve Arabistan’ın (Basra, San’a) sınır şehirlerine bağlanmış oluyordu. Başkentten deniz ile ayrılmış olan Trablusgarb- Bingazi-Fizan kendi içinde telgraf ağıyla birleştirilmiş, ayrıca telsiz telgrafla Derne’den Anadolu‘ya bağı sağlanmıştı.
Telgraf sisteminin hızını bazı örneklerle açıklayabiliriz. 17. yüzyılda Evliya Çelebi Şam’dan İstanbul’a at sırtında hiç uyumadan 10 günde ulaşmıştır. Kendisi başka örnekler de veriyor: Akka- İstanbul 12, Van-İstanbul 13 gün. Amiral Slade‘e göre ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısında 1stanbul‘dan Bağdat’a acele mesaj ulaştırmak bir Tatar‘ın iki haftasını almaktadır. 1910’da aynı yol normal posta hizmetiyle üç haftada alınıyordu. Yolun üçte biri (İstanbul-Ereğli) trenle, gerisi at sırtında aşılıyordu. Slade’e göre iki haftadan daha hızlısı mümkün değildi ve dokuzuncu günde İstanbul‘a varan bir Tatar mesajı teslim ederken ölmüştü. Oysa bu şehirlerle İstanbul arasındaki telgraf bağlantısı bir ya da iki günden fazla sürmüyordu.
Bilgilerin telgrafla hızlı aktarılmasının en önemli etkisi mali ve ticari alanlarda görülüyor. 1877‘de Anadolu‘yu baştan aşağı dolaşan bir İngiliz subayı bu konuda ilgi çekici bir örnek veriyor. İstanbul’da
önemli Ermenilerden (büyük ihtimalle sarraflar) Anadolu’da uğrayacağı yerlerdeki Ermenilerin ileri gelenlerine tavsiye mektupları almıştı. Bunlar arasında İzmit’teki telgraf bürosunun müdürü de
vardı. Burada önemli olan tavsiye edenin de, yardım istenenin de Ermeni olması değil, iletişim ağı ile tüccar ve sarraf takımı arasındaki bağdır. Kitabında şöyle yazıyor:
“Sivas’taki Anglo-İndian hattının telgraf görevlisi bir gayrimüslimdir ve bürosundan geçen mesajları mahrem olarak yabancılara aktarıyor (…) Bütün sarraflar da ya Ermeni ya da Rum. Bir Ermeni tüccardan şunları dinledim: Hükümet başlangıçta ilan edilen 3 milyonun yerine 11 milyon liralık kağıt para çıkardı. Altın lira şu anda 160 kuruş, ama bir savaş çıkarsa 500‘e yükselir. Uzun vadede hükümet kaybeden taraf olur (…) Herkes düşürmek için spekülasyon yapıyor ve biz de bulabildiğimiz bütün altını satın alıyoruz. Şimdi öğrendim ki, Sivas‘taki Ermeni tüccarları telgrafı bu para spekülasyonları için serbestçe kullanmaktadırlar. Halk ise kağıt paralarının düşüş ve çıkışını ancak her onbeş günde bir gelen postadan öğreniyor. Kaime‘nin altına oranla değeri postanın dağıtılması tarihine uygun olarak açıklanıyor. Ancak Türk banknotları her gün biraz daha değer kaybettiğinden, telgrafı kullanan Ermeni tüccarları bölgedeki bütün altını toplayarak ve Sivas’ta cari kurla İstanbul’daki arasındaki farkı ceplerine atarak büyük kazançlar sağlıyorlar”.
Telgraf memurlarıyla ilişki kurarak erken haber almak suretiyle kazanç sağlamak oyunu, Galata borsasında da çok rastlanan bir davranıştı. Bankalar, sarraflar ve haber ajansları her gün muntazaman Londra, Paris, Frankfurt borsalarında döviz kurlarını ve Türk borç ya da yatırım hisselerinin iniş ve çıkışlarını telgrafla öğreniyorlardı. Telgraf mesajını ilgiliye ulaşmadan önce el altından öğrenenler, elden çıkararak da toplayarak büyük kazançlar sağlıyorlardı. Haber ajansı bültenlerinin dağıtımında öncelik kazanmak da karı çoğaltıp zararı azaltmanın bir yoluydu. Hatta sahte haber bülteni yayıp piyasa üzerinde oynayanlar da görülmüştür. Bu oyunların genellikle Avrupalı, Levanten ve gayrimüslim kesim tarafından oynanması, evvelce para piyasasında küçümsenemeyecek bir payı bulunan Müslüman kesimin, ondokuzuncu yüzyılın sonuna varıldığında tamamen saf dışı kalması sonucunda rol oynamıştır.
Telgraf ağının asıl amacının en uç vilayetleri bile başkente bağlamak olduğunu söylemiştik. Bu açıdan -yani idari açıdan- baktığımız takdirde merkezileştirme çabasının başarılı olduğu söylenebilir. Özellikle II. Abdülhamid döneminde telgraf ağı çok gelişmiş ve Yıldız Sarayı’na bir telgraf bürosu yerleştirilerek bütün ülkenin yönetimle bağlantısı en üst düzeyde sağlanmış oldu. Tabii ki iletişimdeki bu yüksek hız, toplumla yönetim arasında daha önce hiç hesaba alınmamış bir dinamizm yaratmıştır. Ne Osmanlı Devleti’nde ne de diğer toplumlarda rastlanmamış bir hızla vatandaşlar isteklerinin en üst makama ulaşabildiğini fark etmişlerdir.
3.Bölüm
Orhan Koloğlu
İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi Yayını, 1995
görsel: milliyet.com.tr