Dr. Orhan Koloğlu / Tarihçi, Yazar
KANAAT (OPINION) KAVRAMININ EVRiMi
İngiltere ve Fransa’daki opinion (kanaat) sözcüğünü oluşturan Latince “opinio” sözcüğü de temelde iki ayrı anlamda kullanılmıştır. Birincisi “kesin olmayan yargı, tamamiyle kanıtlanmamış yargı” anlamına gelir. İkincisi ise “ün, başkalarının yargılarında temsil ediliş”tir. Her ikisi de public opinion’un içerdiği akılcılığa karşıttırlar. Uzun süre de bu niteliği korumuşlardır. Locke’de önyargı anlamına kullanılmıştır. Fransız Ansiklopedistler de opinion’u bir kararsızlık ve boşluk ruhsal hali anlamında kullanmışlardır. J.J. Russo’nun “opinion publique”i kullanırken ona verdiği anlam “insanın inanışları, kanaatleri” şeklindedir.
lngilizce’de opinion’dan public opinion’a geçiş, çağın anlayışı anlamındaki “public spirit” üzerinden olmuştur. General opinion, sense of the people, common sense de kullanılmıştır. Ama l8. yüzyıl konuya tam bir berraklık getirememiştir. Bir yandan ” yönetileceklerin general opinion’u dikkate alınmadan insanların yönetilemeyecekleri” ne dikkat çekilirken. bir yandan da bu opinion’u ancak aydın kamu’nun (publique eclairée) sağlayacağı ileri sürülüyordu. Gerçi İngiltere’de Oxford Dictionary, Fransa’da ise Mercier vc Russo, opinion publique = public opinion deyimini kullanmışlardır ama bugünku anlamdan uzaktır. Cahil halkı hesaba katmayan, sadece aydın kesimi işaret eden bir içeriğe sahiptir. Açıkcası “public” olmayan bir “opinion”dur.
- yüzyılın son on yılında bir yandan ingiltere’de bir yandan da Fransa’da public opinion’un kurumsallaştığı ve güç kazandığı görülür. En büyük karar ve yargı organının halk olduğunun ileri sürülmesi onun kanaatlerine de başka bir değer verilmesi gereğini yarattı. Almanya’da ise önce sadece “okumuşları” işaret eden publizitaet’in yerine Kant “public armonist (uyum)”ni koymuştur. Buna Hegel kamuoyu adı vermiş ve şöyle açıklamıştır :
” Bireylerin genel sorunlar üzerinde kanaat, düşünce ve önerilerini belirttikleri subjektif ve formel özgürlüğünün ifadesinin toplamı public opinion adını alır”.
Ancak Hegel bunun anarşi yaratacak şekilde özgür kalmasının sakıncalarına da dokunmuş ve polisiye önlemler alınmasını ileri sürmüştür. Marx, onun konuyu salt burjuva, işveren ve sermayedar açısından ele almasını eleştirmiş bu kısıtlamayı aşacak ve özellikle çalışanlann haklarını ön plana çıkaracak öneriler yapmıştır. 19. yüzyılda public kavramının sadece sermaye ve mülk sahiplerine mahsus sayılması, oy hakkının ancak vergi ödeyenlere tamınmasına karşı çıkan, hem liberaller hem de sosyalistler, vatandaş ve insan kavramlarının tam kapsamlı kullanılmasını savunmuşlardır. Kamuoyu olayının billurlaşması açısından bakarsak, liberalizmin sadece burjuvaya özgü kalmaktan çıkıp bütün halk tabakalarını etkisi altına almasıyla, materyalist diyalektikten determinist bir sonuç bekleyenlerin beklentilerinin boşa çıkmadığını görürüz. Burjuva kamu çevresiyle, siyasal fonksiyonlu tüm topluma mal edilecek bir kamu çevresi fikri birlikte geliştiler.
- yüzyılın sonuna varılırken, modern devlet, kütle demokrasisine dayalı sayılıyordu ve kendi gerçeğinin ilkesi olarak halk egemenliği fikrine dayanıyordu. Bu da kamuoyu’ndan başka bir şey değildi. Ancak kamuoyunun tanımlamasında görüşler birleşemiyordu. Kimisi seçkinlerin kanaatlerini yansıtan kurumların, kimisi ise parlamentoda egemen kanaatin kamuoyu demek olduğunu ileri sürüyordu. “Kütlenin şekilsiz reaksiyonu ve halkın hepsi ya da bir bölümünün görüşleri, değer yargıları, isteklerinin ifadesi” diye tanımlayanlar da vardı. Bu tartışmalar, kamuoyu konusunun sosyo psikolojik araştırma konusu haline gelmesine yol açtı.
İlk kez G. Tarde, Paris’le l90l’de yayımlanan “L’Opinon et la Foule (=Kanaat ve Kütle)” isimli kitabında olaya bir “public opinion” şeklinde bakmaktan çok kütleler arasında bir iletişim olayı olarak ele aldı. Ne kamu tartışmaları, ne de siyasal iktidar sorunlarıyla bağımlı sayılmıyordu. Bu sebeple 20. yüzyılın başında bir “public opinion” bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Kütlenin ya da bir grubun işlevi gibi ele alınmıştır. Bir tavır alışın (attitude) ifadesi hatta tavır alışın kendisi sayılmıştır. Özetle söylenirse, oluşturulan sosyo-psikolojik kavramla siyasal (sosyolojik-politolojik) niteliğini kaybettiği için kamuoyunun değer yitirdiği ileri sürülebilir.
Kamuoyunun tanımlanmasındaki kargaşayı artıran bir diğer husus da, hizmet edilecek kütlenin halk olması ile, halkın her isteğinin haklılığı ya da doğruluğu (Vox Populi, Vox Dei = Halkın Sesi Tanrının Sesi) inancının birbirine karıştırılması olmuştur. Buradan kamuoyunun tekliği anlayışı da doğmuştur. Oysa kamuoyu, haklılık ve doğruluk gibi moral ve etik yargıların dışında ele alınması gereken bir sosyal olaydır. Dolayısıyla sağlıklı ya da sağduyulu kamuoyu deyimlerinde de geçerlik payı yoktur.
Böylece bir süre depolitize edildikten sonra, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra akademik çevreler, kamuoyunun siyasal niteliğinin gözardı edilemeyeceğini yeniden gündeme getirdiler:
“Kamuoyu bir egemenlik ilişkisidir : halkla iktidar arasındaki belirli ilişkiler çerçevesinde siyasal olarak var olan bir şeydir (….) Kamuoyu olarak, iktidarın yapısını, uygulamalarını ve hedeflerini değiştirmeye ya da korumaya yönelik bütün halk gruplarının davranış türlerini göstermek gerekir”.
Dolayısıyla, ne sadece sosyo-psikolojik bağlamda, ne de sadece siyasal bağlamdaki kamuoyu anlayışı oluşumu açıklamaya yetmemektedir. Kütle ve grup için ve grubun siyasal güçle ilişkileri her ikisini de gerektirmektedir. Ve kamuoyunun çoğulculuğu da ancak böyle bir yaklaşımla ortaya çıkabilmektedir. Kendi içinde kurallan ve bağımlılık ilke ve ilişkileriyle kütleden ayrılan grubun kamuoyunu etkileme yönlendirme niteliklerinin ortaya konmasıyla, kamuoyunun salt kütleye özgü yapısı da daha kesinlik
kazanmış oldu. 21. yüzyıla girerken kamuoyu için bir tanımlama yapmaktan çok, birçok tanımlamayı içeren bir formül sunmak gerekli oluyor :
Kamuoyu akılcı (metafizik olmayan) kamu tartışmasına sunulmuş genel çıkar sorunları üzerinde bilinçli bir toplumun sosyal yargısıdır. Bir toplumda aynı anda birbirine paralel ya da karşıt birden fazla kamuoyu bulunabilir. Bunlardan en geniş kesimin benimsediği, topluluğa egemen kanaat olur. Ancak kamuoyunun mutlaka açıklanmış olması şart değildir. Bastırılmış ya da kütlenin içinde saklanmış olabilir.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 1992-1993
görsel: istanbul.net.tr