Nevra Ölçer
İki hafta kadar önce Kahramanmaraş’lı depremzedeler için Kadıköy’de kurulmuş olan geçici pazar yerine gittim. Sosyal medyada değişik kişilerden bu pazar konusunda bildiri almıştım. Destek vermek istedim. Gider gitmez de bu pazarın diğer bildiğimiz pazarlara benzemediğini gördüm. Deprem bölgesi için bir şeyler yapıp yapamayacağımı merak ediyordum ve epey kişiyle sohbet ettim.
O zaman bu konuda bir şey yazmak konusunda kararsız kalmıştım. Ancak 14 Mayıs seçimlerinde deprem bölgesinin baştan başa Sn. Erdoğan’a oy verdiğini görünce o günkü izlenimlerini yazmam gerektiğini düşündüm, çünkü sanki bu durumun cevabı o günkü izlenimlerimde saklıydı.
İlk dikkatimi çeken husus karşımda satıcı olarak bulunan kişilerin travma etkileri altında olduğu oldu. Herkes büyük bir şok yaşamış ve etkisinden kurtulamamış gibi duruyordu. İkinci dikkatimi çeken konu ise kişilerde savaşçı bir hal görmem oldu.
Standları dolaşmaya başladım. Amacım alışveriş yaparak orada bulunanlara destek sağlamaktı. Herkes ile sohbet ettiğim için herkesten de bir şeyler almak istedim. Aldığım şeyler arasında domates salçası, tatlı biber salçası, cevizli sucuk, yöresel kurabiyeler, fıstık ezmesi, peynir ve zeytin vardı. Herkes tatmam için istemesem de elime kocaman parçalar veriyordu.
Sonra eve geldim. Kurabiyeden tadayım dedim, muhteşem bir lezzet çıktı karşıma. Cevizli sucuktan yiyeyim dedim, yine olağanüstü bir lezzetle karşılaştım. O anda anladım ki, ben bir pazardan alışveriş yapmamıştım, şehrin hatırı sayılır esnafı ile karşı karşıya gelmiştim. Ve o esnaf yerinden kalkıp buraya gelmek durumunda kalmıştı. Deprem gerçeğini o kurabiyeyi yerken acı bir şekilde hissettim.
Gelelim ikinci konuya. Yani seçim konusuna.
O gün ben orada iken çok kişiyle konuşmuştum. Onlara İstanbul’da bu pazarda bulunmaktan memnun olup olmadıklarını ve seçimde kimi daha şanslı gördüklerini sormuştum.
Bana buraya gelmeden önce Ankara’da olduklarını, Mansur Yavaş’ın onların her türlü ihtiyacını karşıladığını, otel, yiyecek ve otobüsü onun temin ettiğini ve kendilerine çok destek olduğunu söylediler. Ancak İstanbul’da durum daha değişik olmuştu. Bütün masraflarını kendileri karşılamak durumunda kalmışlar ve satıştan elde ettikleri ise giderlerini karşılamamıştı. Ayrıca İstanbul’da bu pazarın yeterince duyurulmadığını ve az kişi olduğunu söylüyorlardı. Ankara’da Chp için olumlu düşünmeye başladıktan sonra İstanbul’un onları zorladığını ifade ettiler.
Seçim konusuna gelince şu cümle aklıma kazındı: “Evet, Kılıçdaroğlu’na verelim de sonra ülke eyaletlere bölünsün!”
Bir diğer ifade de; “Kahramanmaraş ismi şehrimize boşuna verilmedi“ şeklinde idi.
Bir seçime gittik ama ülkemizin korkunç bir felaket yaşadığını ve bazı özel durumların oluşabileceğini hesaba katmadık. Suriyelilerden şikayet eden ve sınır bölgelerinde yaşayan halkımız Kılıçdaroğlu’nun bazı söylemleri konusunda aşırı hassas bir yaklaşıma girmişti. Güvenlik konusu onlar için her şeyden önde geliyordu ve bu konuda belli ki siyasetçiler, özellikle de Kılıçdaroğlu, onların bu şüphelerini yatıştıracak söylemleri gündeme getirmemişti.
Bu durumda deprem bölgesi Sn. Erdoğan’ı mı istiyor, yoksa Sn. Kılıçdaroğlu’nu isteyemiyor mu konusuna ilgililerin eğilmesi iyi olur diye düşünmekteyim.
Sosyal medyada çoğu yerde “bu halk bir şeyden anlamıyor yazık” gibi söylemler karşıma çıkıyor. Bu söylemleri çok hatalı buluyorum. Yüzyılın felaketini yaşayan bir ülkede kişilerin hassasiyetlerini iyi çözebilmek gerekir. Tabii, eğer başarılı bir siyasetçi iseniz…