Nevra Ölçer / Anadolu ve Rumeli Medya
Eğitim demişken …
Viyana Teknik Üniversitesi’nde okuyordum. Dersler ağır ve zordu. Hatta yapılamamanın sınırında idi. Bir sınavdan geçmek için dersi dinlemek ve sınava çalışmak ve ders notlarını takip etmek yetmiyordu. O dersin son 20 sınav örneğini bir yerlerden bulmanız, gruplarla çalışmanız gerekiyordu.
Bir gün artık canıma tak etti. Birilerine “Ne oluyor burada, bir dersi bu kadar zor ve sıkıntılı hale getirmeye ne lüzum var?” dedim. Bana “Burada gizli bir numerus clausus” var dediler. Hiç duymamış olduğum bu kelimeleri bugüne kadar da unutmadım.
Bugün bu numerus clausus konusuna hep beraber bakalım diyorum.
Gelişmiş bir ülke içinde yaşayan insanların hayatlarına devam etmek için uzmanlığı olan diğer insanlara ihtiyacı var. Bir topluma ne kadar doktor, hemşire, öğretmen, avukat, din görevlisi, tesisatçı, kuaför, profesör, araştırma görevlisi, sosyal uzman v.s. gerektiği çeşitli mekanizmalarla belirlenmektedir. Okullar ve yüksekokullar da bu belirlenen sayılarda uzman yetiştirmek üzere mezun vermeye yönlenmektedir.
Sözgelimi, çocuk doktoru için gerekli olarak hesaplanan sayı 10.000 ise, üniversitelerden bu sayının üzerinde mezun olmaması için o eğitim güçleştirilmektedir. Buna da numerus clausus adı verilmektedir. Ama kimseye bu eğitime başlamak konusunda bir sınırlama getirilmemektedir. Bu da herkesin özgürce istediği dal konusunda eğitim almasını sağlamakta, ancak bu konuya en yatkın olanlar ipi göğüslemektedirler.
Bir konuda uzmanlık ve yatkınlık dediğimiz zaman bu çocuk yaşlardan başlar. Çocuklar eğilimli oldukları konularda gittikçe pişerler ve sonunda konularının yetkin uzmanları olurlar. Bir toplum da bundan fazlasını isteyemez. Bu kadar evrensel rekabetin olduğu bir ortamda herkes “iyi” olmak zorundadır. “İyi” bireyler kuvvetli bir toplum oluştururlar.
Eğitim sistemimizde bu konular dikkate alınmamış değildi. Örneğin meslek lisesinin belirli bir dalını bitirmiş olanlar, ancak o dalda yükseköğrenim yapabiliyorlardı.
Ben diyorum ki, her türlü şartlanmışlığı ortadan kaldırıp, başarılı ve iyi yetişmiş bireyler oluşturmak için, bir ülkede gereken sayıda, gereken alanda kişi yetiştirmek üzere sistemimizi sağlamlaştıralım.
Bu olmadığı zaman, şu anda ülkemizde görülen tablo ortaya çıkıyor. Kim ne için ne okumuş ve ne olmuş, ve nasıl işlere imza atmış sorusunun cevabı karşımızda bizi ürperterek duruyor.
Milli eğitim parasız ve devlet destekli olmak durumundadır. (Ayrıca amaçlanması gereken, her mahalle okulunun bir kolej kalitesinde olmasıdır.) Darbeye kalkışıp da şu an sorgulanmakta olanların ifadelerinde kendilerine küçük yaşta olanaklar sunulduğu için bir şekilde bu sisteme kaydıkları görülüyor. Eğitim imkanları her çocuğu rahatlıkla okutabilecek olsaydı, ülkemizde bu tablo olmayacaktı. Çünkü bu kişilerin hiç biri içinde olduğu toplumun haini olmak üzere doğmuyor. (Görünen tablo ülkemiz açısından kelimelerle tarif edilemeyecek kadar üzücüdür).
Sonuç:
-Eğitim planlaması şart. Hangi meslekten ne kadar uzmana ihtiyaç var? Ne kadar eğitim kurumu bu ihtiyaca cevap verir?
-Eğitim parasız ve devlet desteğinde olmalı ki, sıkıntılı olan ailelerin çocukları bir takım gruplara girip yönünü kaybetmesin
-İnsanlar eğilimlerine göre eğitim almaya yönlendirilmelidir. Paralı kesim bunu zaten yapıyor, ama önemli olan geniş halk kitlelerinin çocuklarının da bu imkanlardan yararlanmasıdır. (Bu içinde olunan eğitim sisteminde, istediğini okuyamayan, okuduğunu da yapmayan insanlar topluluğu mutlu olamamakta ve sağlıksız bir toplum olmaya doğru gitmektedir)
Ülkemizini içinden geçtiği bu olağanüstü hassas dönemde bu istikamette adımların atılması dileği ile..
Nevra Ölçer / Anadolu ve Rumeli Medya