Oktay Yıldırım / Aydınlık
Bundan tam 98 yıl önceydi. Beş bin Türk askerini esir almamak için öldürten ünlü İngiliz ajanı Lawrence, Mondoros’tan hemen önce, eski bir Rolls Royce arabanın içinde, yanında Haşimilerden Faysal ile birlikte bir gece yarısı tozu dumana katarak Şam’a girdi. Emrindeki Arap birliği bile kendisinden sonra gelecekti. Lawrence, Belediye meclisinin birkaç üyesi ve şehrin bazı ileri gelenleriyle birlikte Faysal’ın krallığını ilan etti. Birkaç gün sonra Kahire’den Binbaşı Scott’a yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Acayip küçük bir gruptuk ama Ortadoğu’da tarihin seyrini değiştirdiğimizi sanıyorum…”
Arap dünyası ve Ortadoğu’da zaten hayali olan Osmanlı egemenliği artık hayali bile değildi. Bu yeni duruma göre Araplar İngilizlerin siyasi amaçlarını destekleyecek, İngilizler de Arapların Suriye’yi de içine alan bir devlet kurmalarını sağlayacaktı.
Ama olmadı…
Suriye, 1920 yılında Fransız işgaline uğradı, 1946’da bağımsızlığını kazandı. 1961’e kadar süren Mısır macerası sonunda bağımsız oldu. Ama o yıllarda artık İngiltere gitmiş ABD gelmişti. 1947’de İngiltere’nin Türkiye’ye yapacağı askeri ve mali yardımları, dolayısıyla bölge hâkimiyetini ABD devralmıştı. Kore, macerası, NATO üyeliği derken, mesela 7 Aralık 1959 günlü Hürriyet’in manşetinde ABD Başkanı’nın Türkiye’de, “We Like Ike” posterlerinin altında coşkuyla karşılanırken verdiği demeci vardı: “İkinci evimde gibiyim…” Bu ikinci ev, ABD ordusu için bir ileri üs bölgesiydi artık.
Suriye’de 1963 yılında iktidara gelen Baas Partisi, İsrail ve ABD yönetimlerinin sürekli hedefi oldu. Operasyonlar, darbeler, cinayetler…
Bugünlere gelindi.
Suriye, Neo-con’ların BOP’unda sınırları değişecek 22 ülkeden biriydi ve bu Türkiye’nin bölünmesinin ön adımıydı.
Öngörüsüz AKP yönetimlerinin BOP Eşbaşkanlığı macerası Batı Asya ve Afrika’nın bir kısmıyla birlikte Suriye’nin kana bulanmasına, ama bir başka yönüyle de BOP’un çökmesine neden oldu. BOP Eşbaşkansız kaldı, yetmedi Türkiye ABD’nin kara gücüm dediği PKK/PYD’ye ve FETÖ’ye karşı mücadele etmeye başladı. Rusya ve diğer Avrasya güçleriyle birlikte Fırat Kalkanı Harekâtıyla Suriye’nin, dolayısıyla Türkiye’nin bölünmesini engelliyor. Mehmetçik El-Bab’ta, meskûn mahal operasyonlarıyla, canlı bombalar ve tuzaklarla boğuşarak kıran kırana bir savaş veriyor. ABD bütün güçleriyle yenilirken Avrasya birleşiyor. ABD anlaşma masasına bile oturamıyor. Yayınlanan bildiri BOP’un sonu… ABD açıkça suikastla suçlanırken, “Valla ben yapmadım” diye savunma yapıyor.
Uzatmayacağım. Yüz yılın kırılması yaşanıyor.
Dünkü Lawrence ya da Binbaşı Scott’ların ardılı olan ABD ordusunun çuvalcı Generali Ray Odierno şöyle dedi: “Bölgede liderliği Rusya’ya kaptırdık…”
Aslında kimseye bir şey kaptırmadılar, yenilginin en münasip açıklamasıydı bu… Emperyalizmin Lawrence’tan sonraki ilk yenilgisidir bu…
GEÇ ÖĞRENİYORLAR
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü John Kirby, Rus büyükelçisi suikastının ABD ve Gülen ile ilişkili olduğu iddialarını reddederken bakın AKP’ye yakın medya olayı nasıl gördü: Hemen hemen bütün gazeteler, suikastçının FETÖ bağlantısını öne çıkarırken, Milliyet örgütün şemasını bile yayınladı. Akşam, açıkça, “Fırat Kalkanı’na ABD sabotajı” başlığı attı, Akit bile “FETÖ, Gladyo’nun Türkiye ayağı” manşeti atıp, “ABD teröre destekten vaz geçmiyor” ifadesini kullandı.
Burada önemli olan FETÖ değil, onun arkasındaki ABD’nin görülmesiydi. Suikastçı doğrudan FETÖ’cü olmayabilir. CIA’nın bu işler için kullanacağı insan kaynağını oluşturan radikal dinci örgütler FETÖ ile sınırlı değil.
Bu nedenle yandaş basının geldiği yer önemli, geç öğreniyorlar, ama bu bir ilerleme. Bizim cenahta bunu görmeyip doğrudan eski ezberlerle politika yapan ya da köşe yazanlar var. Onlar da bunu görmüyor.
Eskiden, Arapça öğretmekten başka derdi olmayan medreselerin birinde hoca efendi talebenin birine sormuş: “Oğlum Vallahi kelimesinin başındaki vav ne harftir?”
Talebe, “Vav-ı kasem diyecek yerde vav-ı atıfa” demiş.
Hoca, “Aferin oğlum, çık bakalım dışarıya tam puan.”
Diğerleri itiraz etmiş, “Aman efendi hazretleri, nasıl olur, yanlış söyledi, vav-ı atıfa dedi.”
Hoca efendi hiç istifini bozmadan, “Hazretler” demiş, “Bu soruyu 20 sene evvel babasına sormuştum, bana ‘Orada vav var mı’ diye karşılık vermişti. Oğlu hiç olmazsa Vav’ı inkâr etmiyor. İnsaf buyurun.”
Sahi BOP eşbaşkanlığından bu noktaya gelmek ilerleme değil mi? Daha dün ABD 6. Filo’sunu protesto eden gençlerin üzerine cihad çağrısı yapan M. Şevket Eygi bile bugün “Terörün kaynağı emperyalizmdir” diye yazılar yazıyor.
Yakında tarikat ve cemaatlerin yarattığı bataklığın da ABD’nin bundan nasıl yararlandığının da, başkanlık dayatmasının sonunda hüsran olacağının da farkına varacaklar. Yeni anayasa konusunda ortaya çıkan çatlak bunu gösteriyor. Yoksa tarihe gömülecekler…
HİÇ ÖĞRENMEYENLER
Bir de hiç öğrenmeyenler var. Kafaları hep karışık… Türkiye ABD’den uzaklaşıp Avrasya’ya yaklaştıkça bir telaştır alıyor bunları.
Kimi batı medeniyetinden dem vururken, kimi ABD’nin PYD’yi değilse bile PKK’yı terör listesine aldığı gibi saçma sapan bahaneler ileri sürüyor, kimi Büyükelçi katilinin öldürülmesi üzerinden ABD’yi aklıyor, kimi dengeli olmaktan dem vurup, “aman NATO’dan uzaklaşmayalım” diyor. İsim vermeye gerek yok, hepsi aynı koronun sesleri. “Türkiye’nin El-Bab’ta ne işi var” diyenler de aynı kişiler. Görmüyorlar, o koridor kurulursa, Türkiye bölünecek.
Dördüncü Murat Bağdat seferine giderken bir meydanda harp divanı kurmuş, komutanlar ve vezirlerle seferi tartışıyormuş. Bazılarının seferden vaz geçip geri dönmek için bütün delilleri sayıp döktükleri sırada, ordu ağırlıkları arasında bulunan eşeklerden biri pes perdeden anırmaya başlayınca… Bekri Mustafa’dan talimli padişah söze girmiş, “Hep bir ağızdan konuşmayın, sözleriniz anlaşılmıyor.”
Fıkrayı konuya bağlamıyorum, aklıma geliveriyor işte… Maksat Pazar olsun…
KAHRAMANMARAŞLI AHMET
Bölmek için ne kadar zorlarsalar, o kadar birleşiyor bu millet. Kayseri’deki saldırıdan sonra ilk andan itibaren hemen yaralılara kan vermek için kuyruklar oluştu. Olayın ilk sıcaklığı atlatılır atlatılmaz Kayserililer evlerinde yaptıkları yemekleri hastanedeki şehit ve yaralı yakınlarına taşıdı. Gelenlerin konaklaması için evlerini açtılar, aileler için otellerden yer ayırtıp, arabalarını tahsis ettiler…
Valilik, şehre gelen aileler için hızla konaklama ve ulaşım yardımı sağladı. Her aileye 5 bin TL acil ihtiyaçların karşılanması için yardım yaptı, ama bir olay beni çok etkiledi.
Adı, Maraşlı Ahmet… Tatlıcı… Bir el tezgâhında evinde yaptığı halka tatlıları satarak hayatını kazanıyor. O sabah bir bomba patlamış Kayseri’de. Mehmetçikler şehit olmuş, halk yararlılara kan vermek için akın akın koşmuş hastanelere…
Ahmet de o gün, o hastanenin önünde. Tatlıları bedava dağıtıyor kan vermeye gelenlere…
Vatan Partisi İl Sekreteri Bizim Kubilay Baysal soruyor, ”neden böyle yapıyorsun?”
Kahramanmaraşlı Ahmet cevaplıyor, “Vatan yoksa ben yokum, tatlı bile satamam, o yüzden…”
Kubilay Ağabey çok etkileniyor, “Ahmet bu dediklerini facebook’ta paylaşabilir miyim?” Ahmet, gayet kendinden emin, “Yapma ağabey, reklama girer bize yakışmaz…”
Kubilay Ağabey daha çok etkileniyor, “Ahmet senin bu davranışının örnek olması lazım, bu reklam değil hepimize ders…” Ahmet ikna oluyor ve izin veriyor.
Unutmayın hiç, Kahramanmaraşlı Ahmetlerin vatanıdır burası…