Prof. Dr. Atıf Ural – Kocaeli Üniversitesi Kurucu Rektörü
Ülkenin en temel Cumhuriyetçi kurumlarından TSK’yı “Avrupa Birliği böyle istiyor” gerekçesiyle pasifize etmeğe çalıştınız, bağımsız Yargı’ya, laik ve Cumhuriyetçi olduğu için el attınız, Anayasa Mahkemesine hükümet üye seçsin diye çırpınıyorsunuz, Cumhuriyet’in kaleleri üniversiteler düşsün diye kendi YÖK’ünüzü kurdunuz… Kafalarının içleri ve dışları türbanlı ve sakallı olanlar ile kendilerini 2. Cumhuriyetçi ilan edenler, parayla satın alınmış medyatik kuklalar, büyük Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılması, parçalanması amaçlı “Ilımlı İslam Cumhuriyeti Projesi’nde” birleştiler…
Ne demiş bir filozof: “İnsan hayal ettiği sürece yaşarmış…” Bırakalım böyle yaşasınlar, ama arada bir onları bu uykularından uyandıracak eylemleri yapalım…
Bir değerli doktor yazarın dediği gibi “Akılla, bilimle, Atatürk ile inatlaşan korkusuz şövalye, hayvana ters binmiş, dörtnala sürüyor ortaçağa…” İlk hedefiniz “İmam Cumhuriyeti”… Akılsız iktidarlar akılla, bilimle dalaşır. Hitler de, Menderes de bunu denediler, üstelik onlar da bunlar gibi oy çokluğuyla geldiler… Ama sonları ne oldu?
Esasında ortada ideolojik bir savaşım, bir hesaplaşma var.
TÜRK GENÇLİĞİ VAR
ABD ve AB ülkelerinin desteklediği, yönlendirdiği, Türkiye’yi sömürgeleri haline getirmeye çalıştığı bir savaş var… Ama unuttukları çok önemli bir gerçek vardır: Ülkesini seven, ulusal değerlerine bağlı, insanlığın manevi değerleriyle yoğrulmuş, satılmamış, satın alınamamış çok güçlü bir TSK ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’de Cumhuriyet’i emenet ettiği her yaşta Türk gençliği, Türk ulusu var.
Neden Bologna sözleşmesini hatırlamıyorsunuz. Türkiye’nin de içinde olduğu 32 ülkenin imzaladığı sözleşmede eğitimle ilgili olarak AB ülkeleri için olmazsa olmaz koşul, “Üniversitelerin özerkliği dokunulmazlığıdır” maddesi vardır, niye susuyorsunuz?
Siz AB ülkelerinde;
Papaz Meslek Okulu (Liseli) çıkışlı öğrencilerin Üniversiteye girebildiği bir sistemin varlığından haberdar mısınız?
Uzman yetiştirmek amacıyla açılmış meslek okullarından (lise) doğrudan üniversitelere girilebilecek bir sistemin varlığından haberdar mısınız?
Meclislerin üniversitelere girişte katsayılar belirlediği bir AB ülkesinin varlığından haberdar mısınız?
Siz Başbakanı Papaz kökenli (İmam kökenli) olan bir AB ülkesi biliyor musunuz?
Siz çıkartılmak istenen ucube YÖK Yasası gibi bir yasanın bir AB ülkesinde geçerli olabileceğine inanıyor musunuz?
Bu soruların yanıtlarının tümü “hayır” dır.
ÖRNEK BİLDİRİ
AB’ciler neredesiniz? Bunları görmez, duymazsınız, çünkü Türkiye ne kadar kötüye giderse, ne kadar güçsüz bırakılabilirse sizlerin işi de o kadar kolay olur değil mi?
Ulusal görüş, inanç ve değerlerdeki yüce Türk ulusunun çok büyük çoğunluğu, bugün için iktidar ve güç onlarda olmasa da kısa bir süre içinde “ulusuna ve onuruna” sahip çıkacaktır…
Bu konuda Cumhuriyet Üniversitelerine büyük görevler düşmektedir… ama nerede o üniversiteler?
Geçenlerde yayınlanan bir üniversitenin senato bildirisi çok anlamlıydı:
“Avrupa Birliği’ne üye olmak adına çıkarılan Uyum Yasaları, Kamu Yönetimi Temel Yasası, Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirmeye yönelik çabalar ve son alarak da gündeme getirilen YÖK Yasa Tasarısı gibi girişimlerle Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılması amaçlanmaktadır.”
Üniversitelerin sesi bilimin, sağduyunun, ulusal onurun sesidir. Bu ses, ulusal doğrulardan yoksun, küreselleşmiş, parsellenmiş beyin sahiplerince çok yıpratıcı ve ürkütücüdür, bu tipler böyle bildirileri üzüntüyle ve hayretle okurlar, ve sonunda “irkilirler”…
Üniversiteler bir kaos ortamına sürüklenmiştir. Çağdaş kafa ve yapıdaki Cumhuriyetçi öğretim elemanlarına çok zor ve onurlu görevler düşmektedir, ama her şeyden önce “bir olmak” gerekmektedir.
EĞİTİMDE ÇAĞDAŞ YÖNELİM
Önemli olan Türkiye’nin geleceğidir. Bir ülkenin geleceğinin temellerinin o ülkenin üniversitelerinde atıldığını çok iyi bilen çağdaş ülkelerin yöneticileri, bilim adamları, devlet adamları her şeyden önce eğitim sistemlerini, modellerini yeniden düzenlemenin uğraşısı içindedirler… Bugün bu ülkelerde ve üniversitelerinde idari özerklik nasıl daha iyi olabilir, akademik özerk yönetimler nasıl daha da iyileştirilebilir, mali sorumluluklar nasıl paylaşılır, araştırmalar nasıl planlanmalı, araştırmacılar nasıl desteklenmeli, öğretim elemanları nasıl yetiştirilmeli, devlet, üniversitelerine nasıl daha fazla destek vermeli, yeni öğrenim dalları ne olmalı gibi soruların yanıtları ve çözümler tartışılmaktadır.
Türkiye’de ise bilimsel kuruluşları siyasallaştırılmış, çökertilmiş, kafalara, beyinlere sarıklar sarılmış, sorumlu kişilere yalnız bir tarafı görsün diye “at gözlükleri takılmış “… Böyle bir ülke böyle bir yönetimle çağ’ı yakalayabilir mi? Büyük Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlığı yakalayıp geçebilir mi?… Bu durumda “geçemez” çünkü bugünküler bunu istemiyorlar, dış güçler bunu hiç istemiyor…
Yapılacak tek iş; ulusal doğrulara sarılan, uluslararası bilimsel verilerde yoğunlaşan, milletine güvenen yurtseverlerin, daha fazla çalışıp birleşmeleri ve ulusal bir iktidara yönelmeleridir.