Kerem Yıldırım / Aydınlık
Venezuela’da yüz binler yine sokaklara döküldü, ‘diktatörlüğe hayır’ dedi”
Cumhuriyet.com.tr’den okuduğumuz bu haber, 19 yıldır ABD baskısına direnen Venezuela’daki anti-emperyalist ve devrimci hükümetin Chavez’den sonraki lideri olan Maduro’yu “diktatör” olarak sunuyor.
Malum haberi dünaya kamuoyuna emperyalist Batı’nın medya kuruluşları servis etti.
Tıpkı 4 Şubat günü Reuters’in dünyaya servis ettiği, “Esad, İdlib’te sivillere karşı kimyasal silah kullandı” haberi gibi…
***
“Diktatör” söylemi, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ABD öncülüğündeki emperyalist Batı kampının, dünyayı kendi çıkarları çerçevesinde silah zoruyla biçimlendirmesi için icat ettiği “sihirli” bir sözcüktür.
ABD öncülüğündeki emperyalist Batı kampı, 1990’dan beri “diktatörlerle mücadele” söylemiyle Ortadoğu’yu kana buluyor. Şimdiye dek “Sihirli” sözcüğün değdiği yerde katliam eksik olmadı.
***
Batı; Saddam’a ve Kaddafi’ye önce “diktatör” dedi ve sonra ülkelerinde karışıklık çıkararak bu iki lideri devirdi.
Batı, 2010’ların başından beri Esad’a “diktatör” diyor ve 2011’den beri Suriye’de Batı’nın kışkırttığı bir iç savaş var. Batı 6 yıldır Esad’ı devirmeye çalışıyor.
Erdoğan 15 yıla yakındır Türkiye’yi yönetiyor. Batı, başta pohpohlayarak getirdiği Erdoğan’ı son 3 yıldır “diktatör” ilan ediyor.
Erdoğan ise bütün bu gelişmelere rağmen, “diktatör Esad”ı devirmek için savaş tamtamları çalan ABD’ye, “gel Esad’ı devirelim, lafta kalmasın” dedi ve ABD ertesi gün, 6 Mart’ta sabaha karşı ard arda ateşlenen 45 Tomahawk füzesiyle Suriye Ordusu’na ait askeri bir tesisi vurdu.
***
Bu arada Erdoğan, Kaddafi’nin devrilmesinde aktif bir rol oynadı. Saddam’ın devrilmesinde ise 1 Mart savaş tezkeresiyle rol oynamaya çalıştı ama TBMM bu girişime izin vermedi.
***
Erdoğan, her ne kadar Saddam’ın ve Kaddafi’nin devrilişini destekleyip, Esad’ın devrilmesi için ABD’ye çağrı yapsa da, Batı’nın ya da ABD’nin gözünde Erdoğan’ın; Saddam’dan, Kaddafi’den ve Esad’dan hiçbir farkı yoktur.
ABD bölgemizde 1991’den beri “Büyük Kürdistan” ya da 2.İsrail‘i kurmak için çabalıyor ve ABD bu emperyalist plan dahilinde Türkiye’nin ulus-devlet yapısını bir tehdit olarak görüyor.
Erdoğan bu gerçeği görmese de biz oldukça net görüyoruz.
Zira; eğer referandumda oylanacak yeni sistem gelirse; Cumhurbaşkanı, olağanüstü hal ilan edildiği taktirde kararnameler ile devleti yönetecek ve eylemlerinden dolayı hiçbir şekilde denetlenemeyecek. Lider güçlenirken, devletin gücü zayıflayacak.
Milletin yegane temsil makamı TBMM devre dışı kalacak. Birinci Kurtuluş Savaşına önderlik eden TBMM, “Cumhurbaşkanlığı Sistemi”ne geçildiğinde işlevsizleşecektir. Bu durumda Türkiye olası bir emperyalist işgal karşısında son derece dirençsiz kalacaktır.
Kısacası Batı’nın Türkiye’ye emperyalist müdahalesi için çeyrek asrı aşkındır diğer işgaller öncesinde de kullandığı “diktatör” söylemi için de daha uygun bir ortam oluşacak.
“Cumhurbaşkanlığı Sistemi”nin getireceği onlarca olumsuzluğu bir yana bırakarak, yalnızca belirttiğimiz bu tehlikeden dolayı dahi sandığa gidip, HAYIR demek gerekiyor.
Bugün; Türkiye’nin olası bir emperyalist saldırıya karşı direncini sağlam tutmak, TBMM’nin milletin bütününü seferber etme gücünü korumak ve yurdumuzu alçaklara uğratmamak için HAYIR demek bir yurtseverlik görevidir.