Ahmet Gürsoy / Yeniçağ
Neresi şu “medeni dünya” denilen yer? Sahi kim temsil ediyor medeniyeti?
Batı mı?
Eğer hâlâ böyle düşünenler var ise sormak isterim: 17. ve 18. yüzyılların bittiğinin farkında değil misiniz? Siz halen daha Batı’nın üstün bir güç ve bilimin öncüsü olduğu bir dünyada yaşadığımızı mı sanıyorsunuz?
Hayret!
Avrupa artık medeniyetin beşiği değil. Medeniyetin öldüğü, boğulduğu yer.. Dolayısı ile Avrupa (Batı) hiçbir şeyin beşiği değil..
Ve içinde bulunduğumuz çağ da Osmanlı’nın çöküş yılları değil. Öyle ise bir kısım aydınlarımızın halen daha neden Batı’ya takıntılı olduğunu açıklamalarını beklerim.
Hatırlatırım.
Değişimin kaynağında modernizm değil, postmodernizm var. Üstelik modernizmin bittiğini söyleyenler de gene Batılılar. Postmodern çağı ilan edenler konuyu yeni boyuta taşımış tartışırken, bizim 17. ve 18 yy’den kalma modernizm şablonunu rol model olarak benimsememiz garip değil mi?
Asimetrik savaş kavramını biz üretmedik.
Vesayet savaşları kavramını da.
Yeni çağın, uluslaşma değil ulus dışı, küresel bir dünya üzerine kurulu olduğunu da söyleyen yine kendileri.
Suriye’de insanlar neden ölüyor dersiniz?
Peki, Irak’ın toprak bütünlüğünü darmaduman eden düşüncenin gerisinde hangi medeniyet var?
Ya 15 Temmuz’da Türkiye’de bir operasyon planlayan zihniyet? Kimdir? Nedir? Amacı gerçekleşseydi başımıza ne gelecekti?
Bir soru daha: Bütün bunları hangi medeniyet veya ideoloji planlayıp önümüze koyuyor?
Modernlik mi; postmodernlik mi?
Küresel köy kavramının peşinde bütün ulus devletleri yıkıp yerine kendi küresel imparatorluğunu kuracaklarını söyleyen Batı, neden medeni oluyor da, herkesle barışık yaşamak isteyen Türkler neden barbar sayılıyor?
Bir soru daha: Medeniyetin ölçüsü para mı; entrika mı?
İki yüzlülük mü, alttan iş çevirme mi, yoksa, evrensel yüce değerler yaratmak mı?
Size bir sır vereyim mi? Batı diye bir uygarlık iflas etti…
Modernizm ise Batı’nın kucağında çoktan öldü.
Öyle ise siz “hangi Batı, hangi medeniyet ve hangi dünya düzeni” diye kendinize sormayacak mısınız?
Bence sormalısınız..
Bir kısım aydınlar, içinde yaşadıkları çağı anlamamış gibi soruyor: “Herkesle kavgalıyız. Şimdi hangi blokta yer alacağız?”
Ben de onlara soruyorum: İlla bir yere ait olmak zorunda mısınız? Salt kendiniz olsanız yetmez mi? Veya işimize neresi geliyor ve çıkarımız neredeyse onlarla irtibatlı olarak yaşamak zorundaysak yine bir yere ait mi olmalıyız?
Efendiler!
Anlayın artık..
17. ve 18. yüzyılların Türkiye’sinde değiliz. Haliyle o günkü dünya düzeninin bir parçası da değiliz. İhtiyaçlarımız, ekonomimiz, niteliğimiz ve gücümüz değişti. Biz şimdiyi, içinde var olduğumuz çağı yaşıyoruz. Ve şimdinin kendine göre kuralları var. O kurallar bize nasıl davranmamız gerektiğini söylüyor. Dolayısı ile kendimize sığınacak bir efendi aramadan yeni durum ve şartlara göre yaşayacağız.
Önemli olan gelişmiş ülke standartları ve evrensel değer düzeyine çıkmış hukuk kurallarıyla, demokrasi zihniyetine ulaşmak.. Bunu başarabilirsen, sınıf atlamış olursun. Sınıf atlamak için de bir yere yamanmak zorunda değilsin.
Unutma, sen büyük bir tarihin, başarılı bir geçmişin bugüne yansıyan yüzüsün.
İstersen başarabilirsin…