Milli Eğitim Bakanlığının adeta görevini devrettiği EDAM şirketi tarafından hazırlanmış yap-boz setinin tanıtımında yer alan aşağıdaki resim çocuğa hangi değeri öğretiyor, anlamak çok zor.
Bir çocuk çığlık çığlığa uçurumdan aşağı sarkıtılıyor ve bu bir oyun. Dalda yılan, kuyruğunu tutan ayı, ayının diğer eli maymunun kuyruğunu tutuyor, maymun çocuğa uçurumdan aşağı ölümü gösteriyor. Kendini onun durumunda düşünmek bile dehşete kapılmaya yeter.
Uçurumdan sarkıtılan bir çocuk değil aslında, ırkçı Avrupa çizerlerinin kara saçlı Türk tiplemesi. Yılan, ayı, maymun, üçü bir olmuş ona ölümü gösteriyorlar. Çizer Yahya Alakay’a sormak lazım, ne çizdiğini en iyi o bilir.
En acımasız olanı da insanın kanını donduran bu resmin çocuğa yap-boz oyunu diye yaptırılması. Çocuk oynarken bu an’ın temel figürü oluveriyor. Parçaları tamamladığı zaman çocuk bundan mutlu olacak; çok haince tasarlanmış. Bu oyun asimetrik psikolojik savaş örneğidir. Küreselleşmenin savaş ideologları öyle diyordu; “Aslında bizim istediğimiz şeyi kendi istediği için yapıyor olacaklar.” Çocuğun insani duygularını dumura uğratırken ona eğlence gibi sunuyor bunu, bilgisayar oyunları gibi, çocuklarımızın ruhları öldürülüyor. Okulunun müdürünü öldürürken de bir oyunun parçası gibi yapıyor çocuk bunu.
Eğitimde değişim (kamudan piyasaya geçiş) reformuyla buraya geldik. Cumhuriyet eğitim sistemimizle yap-boz oynar gibi oynadılar. Sonunda verdik eğitimi bir özel şirkete. Onlar da yeni neslin eğitimini bu hale getirdiler.
GENÇLER SINIFTA BİRBİRİNİ ÖLDÜRÜYOR
Başımızdakiler “artık değerler eğitimi vereceğiz, bütün derslerin içine koyduk”dediler, halkımız da iyi bir şey sandı, bunun “değersizleştirme, ruhsuzlaştırma” programının vasıtası olarak getirildiğini bilemedi. Bunun bir asimetrik silah olacağını kimse bilemedi. Çocuklarımız artık büyüğü küçüğü bilecek, insanî duygulara sahip olacak, paylaşmayı bilecek, büyüklerini sayacak küçüklerini sevecek zannettiler.
Bir baktık ki gençler sınıfta birbirini öldürüyor, okulun müdürünü öldürüyor… Değerler eğitimi işe yaramamış. Hoşgörüsüzlük ve acımasızlık had safhada. Bir yandan da tablete ve internete bağımlı hale gelmiş, insanla iletişim kuramıyor artık. Robota kumanda etmek gibi değil bu iş, duygularının olması lazım.
Biz bu sonuçları gördükten sonra bunları konuşuyoruz. Oysa 1995’de YÖK içerisine koyduğumuz SPAN şirketiyle hazırlıkları yapılan ve 2005’de uygulamaya başladığımız Dünya Bankasının “piyasaya göre eğitim” programıyla eğitimin buraya varacağını görmek hiç zor değildi. Sosyal eşitsizliği temel alan vahşi bir sisteme doğru sürüklendiğimizi, yeni neslin bu şekilde kardeşlik duyguları geliştiremeyeceklerini anlamak için pedagog olmak gerekmezdi. Daha da kötüye gideceğinin sinyallerini alıyorum.
ABD’deki gibi olmamıza az kaldı, gidiş de oraya. Çoğunluk için “Ev okulu” sistemi getireceğini söylüyor TTK başkanı, herkesin okuması gerekmezmiş. Varsıl azınlık bir kesim için de özel müfredatlı model okullar öneriyor. İstanbul’da “butik okul” deyimine rastladım.
Böyle bir eğitim sosyal dengesizliği tırmandırır, sonuçlarını zengin-fakir mahalleler arası gençlik kavgalarıyla görürüz.
Çocuklara diyoruz ki sizi eğitmeyeceğiz, sizi sokağa bırakacağız, okumasanız da olur, hep çocuk kalın, ayaklarınız yere basmasın ve hep korkular içinde olun ki sizi kolay yönetebilelim… Sonra onlardan nasıl bir tutum içinde olmalarını bekleyeceğiz?
NUTUK DA BOZULDU DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
NUTUK çocuk kitabına dönüştürülmüş, kapağına bakın lütfen. Bu kapak nasıl okunur, yan mı tutmak lazım dik mi, bir tuhaf. Kapağında başlıyor dengesizlik. Zaten yeni neslin ders kitaplarında en büyük bozulma dengede ortaya çıktı. Dengesiz resimler baş dönmesi bile yapıyor.
NUTUK acaba hangi değer kavramı için seçilmiş diye merak ettim, SABIR eğitimi içinmiş. Samed Behrengi’nin Küçük Kara Balık öyküsü de bu seride var, mutlaka kırpılmıştır.
Bu haliyle NUTUK’un kapağından çok fazla rahatsız olduğumu belirtmeliyim. Yazılar da fotoğraflar da dikey halde… Böyle şey olmaz. Resimlerin bakışları her biri başka yönde… Ve bir kapakta üç resim olmaz. Atatürk’ün ayakları sayfadan dışarı taşıyor.
Kapaktaki yazıları okumak için kitabı yan tutmak gerekecek. O zaman da Kocatepe’deki Atatürk resmi bakın ne hale geliyor!
İnsanın yüreği kaldırmıyor, değil mi?
Yap-bozdaki çocuk gibi, boşluğa düşüyor sanki.
İşte böyle, içimizi kanırta kanırta eğitimi bu hale getirdiler. Milli ve manevi değerlerimizi değersizleştirip yok etmek için “değerler eğitimi” diye bir kavram türettiler.
Yıllardan beri ders kitaplarında hep bunu gördüm ve bunlara dava açtım. Örneğin, geçen yılın 1.Sınıf Okuma Yazma Öğreniyorum-1 (Yıldırım Yay. Ankara 2015) kitabında tıpkı yap-bozdaki Yahya Alakay’ın ayısı gibi bir ayı var, A sesi bahane, küçücük Türk bayrağından yukarıda kızgın bir ayı, eşek arısıyla, koskocaman resmedilmiş halde… Sayfa 55’de o eşek arısı sekiz tane oluyor ve sayfanın en altında Atatürk’ün vesikalık resminin yanındalar.
Oysa! Kitap yazımında etik kuraldır, bayrak ve Atatürk gibi milli semboller sayfanın en yukarısında olmak durumundadır ve asla hayvan resimleriyle yan yana getirilemezler!
KABAHATİN ÇOĞU SİZDE BE KARDEŞİM
Burada görünemeyen, bu sayfanın dibinde bir hakaret daha var; Türk yıldızı atın semerine resmedilmiş, uzaklaşırken görüntü verilmiştir.
Geçen yıl bu kitaba karşı milli ve manevi değerlerimizi aşağıladığı için hem Genelkurmay’a ihbar, hem Cumhuriyet savcılığına suç duyurusu yaptım, hem de Danıştay’da dava açtım; Genelkurmay “savcılığa suç duyurusunda bulunun”, Cumhuriyet savcısı “dava sonucunu getirin”, dedi. Dava ise Danıştay’da devam ediyor.
Kamucu eğitimi piyasaya devretmenin sonu budur, demiştim, öyle de oldu.
Ve şimdi, sevgili öğretmenler ve sevgili öğretmen sendikaları!
Bu nesil sizin eserinizdir demeye dilim varmıyor ama kabahatin çoğu sizde be kardeşim!
Ne zaman velilerinizle omuz omuza Cumhuriyet’in ders kitaplarını kullanma kararı alacaksınız?
Mahiye Morgül