Balyoz kumpasının kurulmasında bavulcu Mehmet Baransu ve “TSK’ya operasyon” misyonunu üstlenen Taraf Gazetesi kadar, o dönemde görevli iki askerin kararı etkili oldu.
Askerlerden biri, dönemin 1. Ordu Komutanlığı Savcısı Hakim Albay Bülent Münger, diğeri ise Baransu’nun bavulundan çıkan “belgeleri”, “gerçek olduğu varsayımından” hareketle inceleme görevi verilen bilirkişi Pilot Kurmay Binbaşı Ahmet Erdoğan’dı. Erdoğan’ın, “Bu belgeler gerçekse, bu bir darbe planıdır” şeklindeki raporundan sonra tutuklamalar başladı.
Şu anda Münger emekli, Erdoğan ise İngiltere’de görevde.
Balyoz kurbanlarının bu iki isim hakkında açtığı davalarda ise ilginç gelişmeler oluyor.
Ahmet Erdoğan davasından başlayalım; Gerçeğe aykırı bilirkişilik yaptığı iddiasıyla hakkında açılan davanın süreci uzun, özetleyelim:
Balyoz sanıkları yaklaşık 6 yıl önce Üsküdar Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu… Savcılık, “Konu askeri yargının işi” diyerek, suç duyurusunu 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı’na gönderdi… 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı 19 Ağustos 2013’te, “Sanığın hazırladığı bilirkişi mütalaasının gerçeğe aykırı bilirkişilik yapmak suçunun hiçbir unsurunu taşımadığını” belirterek, “Kovuşturmaya yer yok” kararı verdi.
Şikayetçiler bu defa Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ne itirazda bulundu. Mahkeme Aralık 2013’te oy birliğiyle “kovuşturmaya yer yok” kararını kaldırıp, dosyayı 3’üncü Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığına gönderdi. Askeri Savcılık da Ocak 2014’te Erdoğan hakkında iddianame hazırlayıp, kamu davası açılmasını istedi. 3’üncü Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi de bu iddianameyi kabul etti.
Tam bu sırada devreye giren Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, “kamu yararına bozma” talebinde bulundu, yani “dava açılmasın” dedi.
Balyoz kurbanları buna da itiraz edip, Askeri Yargıtay’dan Bakan Yılmaz’ın talebinin reddini istedi. Yargıtay 2. Dairesi Haziran 2014’te Bakanın talebini reddederek, bir anlamda Ahmet Erdoğan hakkında açılan davayı onayladı. Onayladı, ama tam 6 ay karar şikâyetçilere dahi verilmedi.
Nihayetinde daha önce “kovuşturmaya yer yok” denilen dava İstanbul 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde görüldü ve 18 Aralık 2014 tarihinde, “gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma suçunun askeri suç değil, adliyeye karşı işlenen suçlar kapsamında olduğu” görüşüyle, “görevsizlik” kararı verildi. Ancak beraberinde, “Sanığın müsnet suçtan yargılanması” için dava dosyasının yetkili ve görevli İstanbul Anadolu Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesi kararlaştırıldı.
Ne mi oldu? Ahmet Erdoğan’ın avukatı, “Bu konu askeri bir konudur. Davanın 3. Kolordu Askeri Mahkemesi’nde görülmesi gerekir” diyerek, itirazda bulundu.
Bir anlamda, sivil mahkemede yargılanmaktan kaçınılmak istendi. Acaba neden? Yüzlerce Balyoz sanığı muvazzaf askeri sivil mahkemede yargılatılırken, şimdi onlara güvenmeme mi? Ya da askeri yargıya bu güvenin sebebi ne?
Dilekçe halen Askeri Yargıtay Başsavcılığı’nda; Ya 3. Kolordu Mahkemesi’nin kararına uyulup, “sivil mahkemede yargılamadan” yana tavır konulacak ya da bugüne kadar verdikleri kararlardan birden vazgeçip, “Konu askeri yargının işi” denilecek.
MÜNGER BERAAT ETTİ, AMA…
Dönemin Askeri Savcısı Bülent Münger aleyhine açılan ve Askeri Yargıtay 4. Dairesi’nin “beraatle” sonuçlandırdığı davadaki son gelişmeden önce, bu davanın da geçmişini özetleyelim:
Yine Balyoz kurbanları Münger hakkında da elindeki bilgileri bavulcu Mehmet Baransu’yla paylaştığı gerekçesiyle, “görevini kötüye kullanma ve soruşturmanın gizliliğini ihlâl” suçlamasıyla dava açtı.
Her biri olaylı geçen onlarca duruşmanın ardından Askeri Yargıtay, 4. Dairesi Duruşma Savcısı Hakim Albay Veli Çalışkan’ın da, “Sanığın 26 Şubat 2010 tarihinde (Mehmet Baransu’yla görüşmesi) soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunu işlediği anlaşıldığından, eylemine uyan TCK’nın 285’inci maddesi uyarınca cezalandırılması” talebine rağmen 9 Ocak 2015’te Münger hakkında oy birliğiyle “beraat” kararı verdi.
Sadece Balyoz mağduru davacılar değil, savcı da bu kararı temyiz etti.
Savcının temyiz talebinde ilginç tespit ve gerekçeler yer aldı. Bülent Münger’in Balyoz sanıklarının tümü hapiste iken bir kez ifadesi alınmış, sonrasında tüm taleplere rağmen duruşmalara çağrılmamıştı. İşte öncelikle bu duruma dikkat çeken Askeri Savcı temyiz başvurusunda, “Sanığın huzurda tespit edilen sorgu ve savunması sırasında sadece duruşmada bulunan dört katılan, sanığa soru sorabildi. Dosyaya ilişkin taraf teşkili işlemlerinin ancak 2014 yılı Haziran ayı içinde tamamlanabilmesi yüzünden de iddianameden haberdar olmayan çok sayıda katılanın duruşmaya iştirak ederek, sanığa ve tanığa huzurda serbestçe soru sorma hak ve imkanı elinden alınmış oldu. Bu durum silahların eşitliği ilkesine aykırıdır” dedi.
Savcı, “beraat” kararının verilmesi sırasında yapılan bazı “usule” aykırılıkları da şöyle sıraladı:
– 9 Ocak 2015 tarihli duruşmada hüküm açıklanmadan önce huzurda bulunan katılanlardan Abdullah Can Erenoğlu tarafsızlığını yitirdiğinden mahkeme heyetinin tamamı hakkında reddi hakim talebinde bulundu ve bu talebi içeren dilekçeyi mahkeme heyetine sundu. Ancak bu hususta hiçbir karar verilmeden, hükmün okunmasına geçilmesi usule aykırılıktır.
– Yargılamanın sona ermesinden hemen önceki söz hakkının, sanık yerine katılan Can Erenoğlu’na kullandırılması, sanığın savunma hakkının ihlâlidir.
– Tanık Mehmet Baransu’nun yazdığı Karargâh isimli kitabın ikinci baskısının getirtilerek, bu kişinin huzurda tespit edilen beyanının gerçeği yansıtıp yansıtmadığı belirlenmedi.
Savcı temyiz başvurusunda bir kez daha, “Eylemin mevcut işleniş biçimi karşısında sanık hakkında soruşturmanın gizliliğini ihlal suçu nedeniyle mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiğini” de savundu.
Davayı açan Balyoz kurbanları ve avukatlarının itirazında ise Savcı’nın temyiz gerekçelerine ilave olarak şu hususlar vurgulandı:
“Gerekçeli kararın 15 günlük yasal süre içinde yazılmaması… Tanık dinleme taleplerinin kabul edilmemesi…”
DAİRELER KURULU’NUN KARARI
Savcı ve şikayetçilerin temyiz başvurusunu görüşen Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun verdiği karara gelince;
Öncelikle Münger hakkındaki suçlamaların “iddiadan ibaret olduğu” şöyle savunuldu:
“Sanığın iddianameye konu edilen eylemi; Hazırlık soruşturmasını yürüttüğü ve faili henüz belirlenmemiş bir mesele hakkında tanık sıfatıyla ifadesine başvurduğu gazeteci Mehmet Baransu ile fikir alış verişi yaptığı, Pilot Kurmay Binbaşı Ahmet Erdoğan tarafından hazırlanan bilirkişi raporunu bu kişiye gösterip, soruşturma içeriği hakkındaki duygu, düşünce ve kanaatlerini paylaşıp, Mehmet Baransu’nun görüştükleri bu hususları ‘Karagâh’ isimli kitabında yazmasına sebebiyet vermek iddiasından ibarettir.”
Ardından savcı ve davacıların bazı itirazları hakkında ilginç değerlendirmeler yapıldı.
Mesela Münger’in ifadesi 5 Nisan 2013’te alındığı ve o gün sadece 4 şikâyetçi bulunduğu halde, “Sorgu usulüne uygun yapılmış, duruşmada bulunan katılanlara soru sorma imkânı tanınmıştır. Neticede sanık ve kovuşturma safhasında dinlenilen tanıkların katılanların tamamının iştira ettiği duruşmada yeniden dinlenilip, katılanlar ve vekillerinin bu kişilere soru sorma imkanının tanınması yönündeki temyiz talebi kabule değer değildir” denildi.
Karar duruşmasında son sözün sanığa verilmemesi itirazına karşılık, “Karar verilmeden hemen önce duruşmada bulunmayan sanığın savunma ve son sözü yerine geçmek üzere dava dosyasındaki ifade ve dilekçelerinin okunması” yeterli sayıldı.
Gerekçeli kararın 15 günlük sürede yazılmaması konusunda ise, “222 şikayetçinin bulunduğu, 29 klasörlük bir davada gerekçeli kararın 36 gün sonra yazılmasının makûl olduğu” savunuldu.
Özetle iki konu dışında usül ve esasa ilişkin temyiz taleplerinin tümü reddedildi. Ya kabul edilenler?
Daireler Kurulu, şikayetçi Can Erenoğlu’nun redd-i hakim talebi hakkında karar verilmeden hükmün açıklanmasının ve Savcının mütaalasından sonra sanık Bülent Münger’e son savunmasını yapması için talimat yazılmamasının usulü aykırı olduğunu belirterek, beraat kararını bozdu.
Anlamı şu; Bülent Münger davası “usulden” de olsa yeniden görülecek.
TSK’da, özellikle de askeri yargıda “paralel yapılanmanın” yine yoğun olarak konuşulduğu, Erdoğan’ın askeri yargıyı kapatmayı yeniden gündemine aldığı bu günlerde, daha önceki karar ve tavırlara nazaran epey “olumlu” ve ilginç gelişmeler, değil mi?
Tabii bunların “usülden” mi, “esastan” mı gelişmeler olduğunu ancak Ahmet Erdoğan ve Bülent Münger hakkında verilecek nihai kararlardan sonra anlayabileceğiz.
Müyesser Yıldız
Odatv.com