1812 OSMANLISI’NA ÖZLEM
“Derin Tarih” dergisinin Mart 2016 sayısında 204 yıl önce 1812 yılında ölmüş Robert Ainslie isimli bir Avrupalının yaptığı tablo 2 sayfaya tam yerleştirilmişti. Taksim tarafından İstanbul’a bakış çizilmiş. Doğal olarak o zaman Taksim ev bulunmayan bir yeşil alan. Resimdeki insanlar da dinlenmeye gelmiş haylice kadın ve atlarının üzerinde ilerleyen askerlerden oluşuyor. Zaten İstanbul son derece küçük hayali bir şekilde en üstte. Hiç şüphesiz en ilginç çizim, Osmanlı mimarisinin önemli eserlerinden bir sebil ve de su toplayan kadınlar. 19. Yüzyıla girerken Avrupalı ressamlar için başta İstanbul bütün doğu en öndeki konuydu.
Tablo’nun üzerine derginin yönetimi tarafından yerleştirilmiş 9 santimlik bir dairenin içine “Bilin Bakalım Burası Neresi?” başlıklı yazı şu cümle ile başlıyor:
“Böyle bir medeniyete kıydığımızı/kıydıkları için tarih hiçbirimizi affetmeyecek. Ne Osmanlı’yı bitiren İngilizleri, ne de onlarla anlaşıp bu devleti münkariz eden Mustafa Kemal’i.”
Tabii ki, Atatürk’ten 126 yıl önce ölmüş birinin böyle bir işbirliği hayalini gündeme getirmesi mümkün değildi… Yazıya devam edelim:
“Nazilere, Faşistlere sipariş verenler hangi yüzle tarihin karşısına çıkacaklar acaba?..”
Nazi, Faşist deyimlerinin de henüz icad edilmemiş olduğu dönemde bunun da ondan çıkmış olması mümkün değildi… Neyse, yazının son yargısını aktararak yetinelim:
“İşte Osmanlı’nın Taksim’i, sebili, o davetkâr peyzajı. Bir de şimdiki haline bakın ve kararınızı verin. Hangisi daha medeni? Hangisi ileri?”
Öncelikle, “devleti münkariz eden (= enkaz’a dönüştüren)” yakıştırmasına yönelip, bütün ülkede “Enkaz mı?.. En Kaz mı?..” tartışmasına da bu sunuşun mu sebep olduğunu sormamak mümkün değil.
KEMALİST AVCISI
Kimin yazdığını bilmiyoruz… Ancak Osmanlı’yı canlandırma tutkunluğunu her yazısında tekrarlayan derginin sahibi ve yönetmeni Mustafa Armağan’a ait olduğunu kabul zorundayız.
Milliyet’te Melih Aşık’ın “Kemalist Avcısı” başlıklı yazısının, Derin’ci Mustafa Armağan’ın Mart ayındaki bir başka Mustafa Kemal eleştirisini aktarışı bu konudaki tutkusunu yansıtıyordu:
“Tarihçi sıfatı da bulunan Şafak gazetesi yazarı Mustafa Armağan, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün davetlisi olarak Edirne’ye gitmiş. Okullarda öğrencilerle temas etmiş. Gezisinin ardından şu tweetleri atıyor: “Dün bir okula gittim Edirne’de. Okul ele geçirilmiş! Kanton gibi. Kemalist Kanton. Milli Eğitim Bakanlığı uyansın. Dün Edirne’deydim. Acilen el atılmazsa güzelim Edirne Kemalist sözde aydınların elinde can verecek . Edirne’ye sahip çık Türkiyem… Acilen Edirne ve Çanakkale’yi kurtarma seferberliği başlatılması gerekiyor…”
Konu mecliste Milli Eğitim Bakanlığına getirildi.
M.Kemal-İngiliz ilişkilerine gelince kısaca:
Osmanlı devletini dünyadan kaldıran… Arapları para verip ayaklandıran… Osmanlı sultanı ve sarayını Milli Mücadecileri hain ilan etmeye yönelten… Yunanlıları Anadolu’ya saldırtan… Dünyadaki Müslümanların yüzde 85’inin kendisine bağlı olduğunu ilan edip hilafetin kaldırılmasını sağlayan, hep İngiliz…
M.Kemal bu taktiklerin hepsini bozup toplumuna kapitülasyonsız tam bağımsızlık kazandıran, sömürgeleşmişlerde de kurtulma tutkusunu başlatarak dünya tarihine geçmiş kişidir.
OSMANLI’YA SAYGIYLA
Atatürk’ü İngiliz’le işbirliği yapmış ilan edip Osmanlı Devletini yıkan kişi olarak sunan Derin Tarih dergisinin bir eleştirisine de Türk Solu dergisinin 22.11.2015 tarihli sayısındaki Barış Atagün’ün söyleşisinde rastladım:
“Derin Tarih’te yazar ve konuşmacılar Vahidettin kaçmamış Malta’ya Kemalist rejimden hicret etmiştir… ”
Atatürk hakkında konuşurken en alakasız konularda bile acımasız suçlamalarda bulunanların, gündeme sabık sultan gelince gerçek dışı değerlendirmelerde bulunduklarına dikkati çekiyor. Hatta konu Vahidettin olunca toz kondurmamak için “Neden İngilizlerle işbirliği yaptı?” sorusuna Kurtuluş Savaşı’nı da onun başlattığı iddiası ekleniyor. İnsan sormaktan kendini alamıyor:
“İngilizlere karşı savaşı başlattıysa neden zafer kazanılınca onlara sığınıyor?”
Akit Sitesinde de oğluyla birlikte törenle İngiliz gemisine binişi sunuldu.
Siyasette en ufak rol almasına (Abdülhamid ve İttihatçılar tarafından) izin verilmemiş, 57.5 yaşında tahta çıkan kişi 5 ay sonra başkenti galipler tarafından işgal edilince ne yapabilirdi?… Hem Sultan hem Halife sıfatına taşıyor, üstelik bütün dünya devletlerinin ele geçirmek için çırpındığı İstanbul’a sahip sayılıyordu. Kurtuluş Savaşı yıllarında bir ara İngilizlerden kurtulmak için tahtını Anadolu’ya, Bursa’ya taşımasını isteyen de çıkmıştı. Böyle bir durumda, zaten Türkleri tamamen Asya’ya geri sürme kampanyası en yoğunken bir daha bizim İstanbul’a sahip olmamız hayali bile kalmazdı.
Atatürk’ün kendi eliyle çizdiği “Dolmabahçe Görüşmesi” resminde ikisi birden sarayın penceresinden İngiliz donanmasının toplarını seyrediyorlardı. Paşa’nın en büyük siyasi taktiği ise, onu İstanbul’dan ayrılma gibi bir düşünceye yöneltmemesidir. Onun adına Anadolu’daki dirençleri bastırmayı kabul etmiş görünüyordu. İngiltere ise İstanbul’dakini elinde tutarak oyununu sürdürmek peşindeydi.
OYUNCU İNGİLİZDİ
M.Kemal’i sadece 30 Ağustos zaferiyle değerlendirmek gereklidir. Yenilseydi kim haindi?.. Başardıysa dünyanın en üstün düşünürleri arasında yer alması doğaldı.Vahidettin olan 600 yıllık bir zamanlar dünyanın en ünlü bir hanedanının son temsilcisi olmanın yanı sıra, % 85’i İngilizlerin sömürgesi durumundaki dünya İslamlarının Halifesi’ydi. Neyi başarabilirdi?.. Milli Mücadelecileri hain ilen eden fetvaları da, Sevr’i de imzalamadı dense de…
Kabul gerekir ki, İngiliz’i – bütün işgalcileri ve onlarla işbirliği içindeki Müslümanları – tatmin için bu oyun oynanacaktı. Hilafeti bir aciz esirde bırakıp Araplara kaptırmama oyununu İngiliz oynuyordu. Vahidettin ise, İngilizci sadrazamı Damat Ferit etkisiz kalınca, Kurtuluş Savaşı yanlısı Tevfik Paşa’yı sadarete getirmişti. Unutmamak gerekir ki Tevfik Paşa’nın oğlu ve Vahidettin’in o yıllardaki baş askeri danışmanı olan, hem de damadı, İsmail Hakkı (Okday) daha 1921 sonunda Saray’ı terk edip Ankara’ya sığınmış ve cephede görev almıştı.
Osmanlı Devleti’ne küçültücü yakıştırma gereksizdir. En büyük imparatorluklardan (Roma, Grek, Abbasi, Çin, İngiliz, Fransız …) tarihe karışmamış var mı?. Son çöküş dönemlerine bakıp değerlendirme yapılmamalıdır. Osmanlının son padişahı da başkentini kaybetmek istemiyorsa bilinen yeteneksizliği karşısında işgalcilerle işbirliğine girmek zorundaydı. Dolayısıyla imparatorluğu tarihe gömme girişimini üstlenemezdi. İngiliz gemisiyle kaçışını doğal karşılamak gerekir. Ankara’da böyle bir fikir olmamasına rağmen idam korkusu yaşamaması mümkün değildi. Üstelik Hicaz’a gidecek ilk Osmanlı sultanı olacaktı. Bunun yerine Avrupa’da yaşamaya gönderilir. Çünkü İngilizler Halife olarak kendi seçecekleri kişiyi getirmek istiyorlardı.
Aslında ayaklandırdıkları Şerif Hüseyin’de emirlerindeki Mısırlıları da bile uzaklaştırıp hilafeti red eden Suudileri Hicaz’a yerleştirirler.
Anadolu ve Rumeli Medya